Çocuk Kaldım

Ne oluyor anlamıyorum ama bir şekilde dünya benim etrafımda dönüyor, her şey bende düğümleniyor sanki, böyle dediğimde kızan dostlarıma inat; her şeyin suçlusu, sorumlusu benmişim gibi. Ya ama nasıl oluyor vallahi akıl erdiremiyorum, şakadan anlamayan ensesi kalın birinin oyunu falan mı bu? Halimi en iyi özetleyen bir şarkı sözüdür: "Çıldırır bedenim, ruhum daralır; tersdüz olur her şey,gözüm kararır; bir şeyler aklımı başımdan alır, bir anda dünyayı yakasım gelir." 

Fazla endişeli biriyim ben kabul, kendimden başka çok zayıf noktam var kabul, saklamayı da bilmiyorum kabul... Ama kötü niyetli değilim işte, asla olmadım, en nefret beslediğim günlerde bile nefretimden daha çok utandım, bak işte bunu herkesten saklayabildim, en azından bu güne kadar.
İnsanlar yoruluyor daha dinlerken bile, saçma ve komik geliyor, bakmayın ben de öyle düşünüyorum aslında ama işin bizzat içinde olduğumdan içimi kemiren manalı manasız o "Ya gerçekten de öyleyse." düşüncesi... Cümlenin sonunu bile getiremedim, bazı arkadaşlarım yazmak uğruna abarttığımı düşünüyor üstelik; ben de öyle düşünürdüm onların yerinde olsam, ancak ne yazık ki benim korkularım "Yeter ki bitsin artık da yazmayayım." diye dilendiğim türden.

İçimdeki çocuk hala ölmemiş baksanıza, biliyorum bunlar bir çocuğun dibine kadar gerçek ama mantıklılığı ise her daim tartışma konusu korkuları ve biliyorum bu acılar, yetişkinlerin her daim abartma göreceği fakat çocuğun tüm samimiyetiyle çektiği acılar... Biri beni büyütsün yoksa midem bulanıyor, bu çıktı bir de, kafam en ufak yerinde olmasa bulanıveriyor namussuz; çünkü korku doğruyla yanlışın, gerçekle kurmacanın, kısacası iki tarafı da bok olan kuyunun arasındaki perdeyi çekip alıyor, donarak ölmekten son anda kurtulmuş birinin üzerinden yorganı çekercesine...

Benim gibi bakabilseydiniz belki, ne denirse işte buna; aşırı önem, aşırı özen, üstüne titreme, altına titreme... Kısacası bin kötü ihtimalin o bokka hayalgücümle birleşip birbirine yol açığı ve en ufak gerçekleşmeden zihnimde adeta sanal gerçeklik gibi devamlı acımasızca oynadığı o aslında ucuz olan ama heyecanın etkisiyle fark edilmeyen tiyatro oyunu... O oyun tek birinizin bile beyninde oynansa, anlarsınız korku nedir, kafa karışıklığı nedir, herkese inanıp kimseye inanamamak nasıl olur, en önemlisiyse ne duymak gerekir.

Bu yazıyı istediğim için yazmadım ben, kıvrandığım için yazdım, belki dikkatim dağılır diye yazdım ve evet dikkatim dağılsın diye konunun dibine inecek kadar da geri zekalıyım. Öyle işte sayın okuyucular, hikaye uzun, hep öyleydi ve hep de öyle kalacak biliyorum... Merak ettiklerimden biri de şu, bu dünya biraz olsun mantığını değil de duygularını kullananlar için dönemez mi? Yahu kullanamıyorum işte, bu konular öyle konular ki mantığa elini attığında vicdan azabı, anlamadığınız ve inanın anlamak zorunda da olmadığınız o durum işte bu... Boşversenize, ben yalnızca artık endişe etmek istememiştim o kadar, biri gelse, geçecek dese, yüzümü Demirkubuz'un Yeraltı'sının son sahnelerindeki gibi okşasa belki yeterdi, belki yetmezdi bilmiyorum... Kendim için olsa tüm bunlar, zerre umurumda olmazdı, iki elim kanda olunca...

Çocuk kaldım ben, korkularımla, heyecan ve paniklerimle ufacık bir çocuk, çocukluğumda yaşayamadığım o çocuk. Çocukların çok konuşmaması gerektir belki de...
Ben sana olanı söyleyeyim mi okuyucu? O da tıpkı benim gibi, dostum Eda gibi ve bunu belli etmeyen pek çok kişi gibi sıkıldı benim bu çocuksu sevgim ve korkularımdan... Şimdi giderse bir daha terk etmiş olacak beni, bunun için gitmiyor; ona gidebilirsin demek isterdim ama gitmek mevzusu nerede ne zaman açılsa feci can sıkar bilirsin, buna gerek yok. Zarar veriyorumdan kastım buydu mesela. BİTTİ.





0 Yorum:

Yorum Gönder