Olamamalar Hikayesi

Ne bana ait ne ona, beni sevmiyor onu seviyor, "Mutluluklar" diyorum onlara, "olamayız" diyor. Ben hiç olamam Serkan, sen benim mutluluğumu gördün mü, hem Funda'dan önce hem Funda'dan sonra bir defa dahi olsa şahit oldun mu? Olmadın, olmayacaksın, olamayacaksın. Onlar nasıl mutlu olamıyorsa sen de benim mutluluğuma şahit olamayacaksın; ancak bu senle değil, bizzat benle alakalı.
Hatırlıyor musun tam 6 sene önce, Balat'ta... Ya da boşver hatırlanmaya değmez, ben de değmem, hatta ne hatırlanan ne de sevilen biri olabilirim. Olamayız, onunla ben olamayız, biz olamayız, bir bütün olamayız, sen var olamazsın, ben seninle konuşamam, Alptuğ diye bir salak bunu hikaye diye yazamaz; peki yazdıysa, sence bir umut var mı demektir?

Değildir, hayır, olamaz işte. Bu senaryoyu bin defa yaşadım da, mutlu olun dediğimde "olamayız" demesi başka bir boyut açtı. Hadi ben olamam da, onlar nereye olmuyor anlamıyorum; ben yokum lan işte hayatınızda, mis gibi değil mi, o çocuğu da tanımam etmem zaten. Bari onlar olsun, onları da siktiret ama biri olsun anlıyor musun? Yanımdan biri gülümseyerek geçsin mesela, düşündüm de sorun bu aslında; yanımdan biri gülerek geçse bile, adı üstünde "geçmek", yani geçip gidecek. Şaşırdık mı? Elbette ki hayır dostum, o yüzden şu anda yedi oda bilmem kaç salonlu şatomda kendimden bile uzağım. Funda iyiydi, kötüydü, her şeydi, her şeyimdi, gereksizdi, belli başlıydı, ağır başlıydı, sokulgandı... Funda işte, Funda'yı Suadiye'nin martılarına sormayan biri onu tanımış sayılmaz. Ben? Onu martılara ben öğrettim, simitle falan da değil, eğlence seslerinin arasında baş gösteren keskin, kuru yalnızlığımla.
Funda'yı özlüyorum, biliyorum belki mesaj atsam hemen cevap verecek lakin ne diyebilirim ki? Serkan, Funda bana bu konuları açmayıp arkadaş kalamaz mıyız diye sordu da ben "bilmiyorum" mu dedim neden öyle bakıyorsun? Haklısın dedim, içkili falan da değildim, kendimdeydim; olay olan da bu ya, her zamanki gibi kendimdeydim, kendimde tek başıma.

Funda bendim belki de Serkan, şu saatten sonra sen de, masanın üstündeki portakal suyu şişesi de biraz Funda aslında; hepsi birer anı, yanmış birer anı, yanmalı da zaten, muhtemelen hiç de yaşanmadı. Şizofren bir at arısı doğuruyorum sanki köprücük kemiğimden anladın mı? Hayır sarhoş değilim, ya da sarhoşum ulan vazgeçtim; derinlik sarhoşuyum ben Serhat, dipteki herkesin -herkes demek de ben demek bu arada- olduğu türden, sana Serkan dememi sağlayan türden.
Yansın anılar Seher, olmamışım ben böyle, baştan yapın beni sayın Firuze ve İdris, çok rica ediyorum bakın değerli Merhum ailesi, nolursunuz şu Yalnız Merhum'u -inanır mısın gerçekten adım bu- baştan yapın. Yalnız Merhum ile Funda Dündengelim, çok mu hayaldi ha bu? Haklısın aslında, kusursuz bir tasarımdı, Suat aslında tuzluktu falan. Bütün bu "S" ile başlayan isimlerin tek bir şeyi ifade etmesi hayatın bana "Siktir git!" deme şekli midir, babam böyle yalnız yapmayı nereden öğrenmiş, seni anan yalnız için doğurmamış mıdır? Hadi hepsini bir kenara koy Semaver abla da, on yüz bin milyon baloncuk muhabbetinin bendeki karşılığı yalnızlık, ondandır içtiğim gazoz mideme inmiyor, adına bir iki tabip hazımsızlık diyor. Hazımsızlık falan değil bu, olmamışlık; okuduğunsa olmamalar hikayesi, aman ne iç açıcı değil mi? Olmadı bu hikaye biliyorum, Alptuğ'a söyleyin bir ara baştan yazsın.


0 Yorum:

Yorum Gönder