Bülbülle Gülden Çıkarımla

Rahmetli Aşık Veysel'in bir lafı vardır hani bildiniz mi? Der ki,
"Şu geniş dünyaya sığmayan gönül, şimdi bir odaya kapandı kaldı."
 O hesap işte, hatta şarkıda da dediği gibi "Sevdi yandı garip bülbül, zindan oldu altın kafes." Neden iki saattir hunharca alıntı yapıp neticeye bir türlü varamadığımı inanın sizin kadar ben de sorguluyorum. Mekanların ne etkisi vardır mesela olmuşla ölmüşe? Çaresi olmadığını neden inkar edemez de söyleyip durur insan çare olmayacağını olup bitmişe? Hadi bunu kendi klişe usulüm ile somutlaştırayım sizler için: Siz buradasınız, oradasınız, hatta ve hatta şuradasınız diyelim... Sevdiğiniz de orada olmadıkça, daha doğrusu siz onun "şurasında" olmadıkça, kim nerede olursa olsun ne faydası var ki? Yüksek askeri şura var bir de ama ona hiç girmeyelim en iyisi...



Bizim bülbülün maruzatı şöyle farklı bir de, bülbül bu ya işte, diyor ki "Benim vardır bir gülüm, ne o beni tanır ne ben onu görürüm; o beni bilirmiş, demiş bana "bülbül kardeş", ben diyemem ona "Kardeş mi olur bülbülden, gel iyisi mi eyleş benle.""... Yanisi ey dostlar, sevdiğim kız bana abi dedi diye ağlayan Youtube videosundan farksız bülbülümüzün hali.
Ha bu bülbülcağızın bir de arkadaşı var, bülbülü güle selam ettiren de o arkadaş hatta, o da bülbüle der ki "Ey bülbülcağızım tasalanma, bilesin, gül çehrenin deyişi samimiyettir, bu da ziyadesiyle iyidir; asma hemen yüz mübarek, bakarsın bu gül sana açıverecek." Bülbül beyim de çaresiz perişan, kanatlarının ardında hoş bir umudu var rüzgar misali, buna da eklenince yürekten dost tesellisi, pırpır edip uçuyor yeniden, aklından düşme ihtimalini esirgemeden.

Bülbülün hali hal değil, halbuki bülbül de gül gibi, gül de bülbül; ama demezler mi bülbüle, "Yahu bülbül babam istediğin kadar haline ortak ol gülün, gül bunu bilmedikçe bir hiç; hadi desen güle bunu öğrettin, onca açmamış gülden sonra, onun sana açmasını nasıl bekleyeceksin?" Bülbülüm iyidir ama benim, umudunun ardına inat edecek kalmadıysa bile dermanı, en iyi benim bülbülüm bekler tüneyip bir yerlere. Hem gülü görseniz, o da bülbül misali kendinden bir gül bulamamış, kaldırım çiçeği edasıyla betonların ardında cesaretiyle açmış; bülbül ne mi yapıyor? kendi o altın kafesten çıkamasa da, sesi sedası güle ulaşır diye yazıyor, pardon ötüyor... Gül de ötüyor işte, bunun klişe hikayelerden farkı bu; hatta bir tek bu bülbül ile bu gül ötüyor, nice bülbülle gül var bazısı bir bazısı ırak, lakin hiçbiri onlar gibi ötüşemiyor. Bülbülün haberi var da gülün sedasından, gül işitsin diye uğraşır can yuvasından.

Sanırsın Kızılay meydanı kuşlarla ve güllerle bezeli, göz gözü görmüyor da tek bu gülle bülbülün sesi yankılanıyor; onlarsa birbirinden yoksun, ama ilk defa yaklaşmış. Belki bülbülün yeni kafesi gülün yapraklarının ardı olur, bakarsın bırak bülbülü gülü, bütün insanların uğruna yaşadığı, bu kavuşmak payıdır.

Ey gül demiş bülbül,
İnşallah nasip olur karşılaşmak bir şekil, bir şekil göz göze değer, gönül gönüle, bildiğinle bildiğim birleşir, bir olur, bilgi olur, sevgi olur kokunla göğe, kanadımla dünyaya duyulur. Ne de aynı bir bilsen arzularımız, hislerimiz, yaptıklarımız... Ey gül kısa kesiyorum, zira pırpır ediyor yüreğim; sana öyle bir kanat çırpsam ki halimden ilk defa sen anlasan.


0 Yorum:

Yorum Gönder