Çiçeğim

Varacağı kadar eften püften sevinç ve beklentilerimizin olmaza, yokuş çıkmak gibidir o dudaktaki menem titreme, o çok da önemli değilmiş gibi tavırlar, aniden karga gibi katılaşan yüz. Ve o yüz öyle kalıyor bir süre sonra, gündelik gülüşlere eyvallah belki ama hepsinin altında o asık surat kor-k-uyor mevcudiyetini, olmamışların daha da asla olamayacağını zoraki kavrayıştan. O vakit akla ilk gelen şeylerden biri de, umudun henüz bitmediği anlarda kişinin sürekli olarak ettiği bir laf: "Bu defa olacak gibi." Defa İstanbul'da bi'semt adı mıydı sadece, pardon o Vefa'ydı; lakin ne fark eder ki, ikisinden de eser yok çok şükür, arada bir eser miktarda umut çalınıyor ağzımıza ki aman çalınmaz olaymış, nazar değiyor belki de, hatta bu değmek ile de olmaz, nazar taciz ediyor bildiğin umutlarımızı. Kara birine dönüyor insan, benzimden beter kara; gün olup onu güneşe kavuşturacak denli aydınlık bir simaya yaklaşsa dahi, kendinden olmayan bu karanlık bir duvar örüyor aralarına görünmez bilinmez ve kararmasın diye o aydınlık sima, vazgeçip yollara vuruluyor insan.

Gitmek dediğin kimsenin dilinden düşuremediği, çoğunun beceremediği, becerenlerin geçmişi ardından sürüklediği; her şeyimiz geçmiş ehemmiyetini yitirsin diye, yeni bir kalp bulalım geçsin diye ama yok, kırık kalp kapakçıklarımızın dahi biziz sanki sorumlusu. Biri çıksın diye beklemek, bir şeyler yapmak yahut yapmaya çalışmak, yahut birinin karşısına çıkmak; ancak bu son ihtimal sallantıda elbet, kim bekliyor olsun ki bizi gidelim, kim peşine düşsün bu sahte dünyanın, bozuk düzenin ardında açmak isteyen bir çiçeğin. Erkekler çiçektir diyen biri olmadı daha önce, lakin ben öyleyim ve tüm izahsız mahçubiyetlerim belki de bundan, kaldırımlar arasında hiç olmazsa biri beni koparıp götürsün umuduyla sağ kalmak savaşım biraz fazla uzun sürmedi mi?
Kaç bucak gerçekten dünya, şu maverahünnehir meselesi sizi de darlamadı mı biraz? Ben hala ıslanıyorum durmaksızın gövdem içinde doğmuş o kurşuna binaen, lakin yalnız bana işliyor tehlikesi, yalnız beni acıtıyor yarası; onu güle çevirecek marifetli bahçıvan her neredeyse söyleyin gelsin, durum vahim, yosun tutuyor duygularım ve kalbim, soluyor gözlerim ve iyice kaybediyor anlamını çok da düzgün olmayan fiziğim. Ben bir çiçeğim.

Köprücük kemiği diye bir gerçek varken
Eminim ki dünyayı hiçe saymanın otuzaltıncı yolu
Tanımadığın bir çiçeğin yaprağını sevindirmektir
Bir çiçeği tanımaksa yalnız geceden geçer.

Şaşırt beni hayat, hadi bunu yap; gecikirsen ölürüm, yok şöyle olur, böyle olur bilmem ne demeyeceğim hayır, çünkü evvelki 1568 düşüşten sonra kavrama imkanı bulduğum üzere düşen çiçek değil kopan çiçek ölür. Kırmızımdan ödün vermemeye ve beyazımı saklamaya kararlıydım oysa, fakat bu düşüşler beni öldürmeyip tıpkı lanetli bir ızdırap edasıyla çiçeklikten çıkarttı biraz. Erkek olan için bu zordur, erkek için. Cinsiyet meselesi yapmıyorum yanlış anlaşılmasın, bu bizatihi cinsiyetini taşıma meselesi; kimilerine bu yüzden deniyor odun, zira taşıyacak ruhları bulunmuyor.
Odunlar bile bu kadar yanmazken, odunlar bile iç içeyken, odunların bile, yalnız yakmaya dahi olsa bir taliplisi bulunurken bu çiçeğin hala yalnız anlamlandırması bazı sosyolojik kaygıları, örneğin bir karahindiba olabilir kendileri, hatta kesin öyledir; bilakis bir üflüyorsun, perperişan...
Adım adım gitmek pek çok şeyi değiştirmese bile bir gidişin var olması her zaman gerekir ardında bırakmayı, inanır mısınız bilmem lakin bu bir fizik kuralıdır üstelik, elbet bu defa da aleyhime işler tabiki. Çiçek olmak isterdim ama ne dağda, ne çölde, ne şehirde; her ne kadar doğal ortamım olmasa bile daha sıcak gelirdi bana sevgiliye verilen bir buketin arasından gülümsemek, çok geçmeden solacağımı bilsem dahi. Çiçek olmak belki solacağını göze almaktır, en çok da beklemektir muhakkak; alınası bir çiçek değilim belki, ne parlağım, ne hoş duruyorum ne de iyi bir duyguya hitap ediyorum, lakin o kokusuz papatyalara bakınca benim de bir şansım olmalı sayın çiçeksever.

Çiçekli günler insanlık, çiçekli günler...


0 Yorum:

Yorum Gönder