Yaklaşım

Ramazan gelmiş gibi bir gün,sıcak değilse de o tarz,nemimsi bir iklim falan;öyle ki öğlenleri klimayı açıp bir tarafında bisküvi kutusuyla serilmelik,akşamleyin oturma odasında camı açıp kanepeye devrilmelik,sızmalık,geceye yakın çıkıp üzeri çikolata sosu ve fındıklı dondurma yemelik külahtan,gece körlerine kadar oturup sahurdan sonra bi'yarım saat daha televizyona bakıp,yahut balkonda sohbet edip sonra öğlene kadar zıbarmalık.Günler artık öyle yaklaşımsal ki,onun doğumgünüymüş falan o bile..Neyse...
Söz hicaza çarpar da dönmesine döner,Türk Ceza Kanununun 46. maddesine icabeten ve hürmeten bu yaklaşımları idari bir vaziyet,hüküm ve bilinç çerçevesinde sürdürmek;boşversene,o karanlık yatak odasındaki hurçların içindeki kalın yorganlar her evde geçmiş kokar bunda düşünecek bir şey yok,okul da her zaman yorar ayrıca,sadece yaz gelmeye gördüğünde biraz daha boğazına sarılır o kadar...

Ben bir şeye bir yargı yahut ilgiyle yaklaşmıyorum eğer anlatamadıysam,bir insana da aynı şekilde,ama yaklaşımlar bazen anı dümbelek ediyor ve ben bu noktada mest oluyorum,bakın görün ki tezek kokusu çoğu zaman köyü anımsatıyor istisnasız,ama bu tezeğe nasıl yaklaştığına bağlantılı.Ben tezeklere iyi yaklaşıyorum,bunu da es geçmeyelim...
Artık eskisi kadar dantel de yok etrafta ki,çağında olduğumuz paspal eğretiliğin bir ucunda işte burası da benim "vintıç"ım diyemiyorum.Ve eminim Cemal Süreya'nın falan da işi çok kolay olmuştur bi'açıdan yaklaşınca,adam şair ve şair kankaları falan var lükse bak;bense onlardan arda kalan bu kireçlenmiş rezistans gibi devirde halen şiire bel bağlayan kozmonot edalı bir lise öğrencisiyim,üstüne üstlük burası uzay falan değil ama umarım yalnız rasladığımla ibarettir ancak bütün bir insanlık pespaye görüyor şiiri,dolaylı da beni.Bakınız ben fuardan fuara koşturan,para,ün falan kazanma hevesinde biri de değilim;ne olacaksın dendiğinde ve cevabıma karşılık yazarlıkta para yok dediklerinde konumuzun para olmadığını,olmak olduğunu anımsatmayı becerememiş biri olarak yalnız yazdığım her bir kelimece kaimsem eğer,varsın Lidar gibi devlette öğretmen olurum içli köfteyi sevmesem de(sevmemek dediysem,olsa yemeden bırakmam orası ayrı),Süreya'nın kabul etmediği ikinci Y olmak istemenin anormal olmadığını öğretmek makamıyla...

Kuru bir hatıranın yaklaşımı halihazırda canlılık niteliği taşıyan herhangi kişinin varlığı içinde sergilediği yoksunlukla eşdeğer;insanlık böylesine dumur vaziyetteyken elbette ki tezeğe yaklaşımım popüler kültürce kanıksanmış ve içler acısı tanımlanacak.46'lık desinler bari de öyle görmedikleri birine "bey","şair" ya da falan filan demek koymasın neme lazım,46'lık demişken sahi ne kaldı sen ben gibi oturup o eski 45'likleri dinleyenlerden,şimdilerde 45'lik demeye gör herkes"devirelim" moduna geliyor gerzekçe,onu herkes içer;zannımca saçmalığın ortasında döğünüyorum şu vakit,kime gerek yazdığım,hatta kendi kendine vuku bulduğu alametine rastlanmayan bu benimce endemik yazının da sonlarının arifesindeyiz...
Hızlı giden atın bilmem neyi ışık hızında iner deyişine icabeten ağırdan alıyorum affınıza sığınırım;bana da mı kayyum atasalar ne,yazmıyorum yazmıyorum düşmüş çenem,emekli bir yazar olsam,adım da bilinmez orada burada;hatta belkim çoğusunun tam tersi olarak gördüğü üzere klişe olma heveslisi,muhteşem bir yenilik görünümlü her zamankinden tadında sıradan bir yazar olup haftasonları caddelerde izdihamı eksik olmayan imza kuyruklarına mı sebep olsam...
Yok gözüm almayayım,ben o değilim,insanlara öyle yaklaşamıyorum;Nazım görse ağlardı zaten,bırakın bari onu ağlatmayalım...

0 Yorum:

Yorum Gönder