Sabit Bir Noktaya

Sabit bir noktaya bakarak, düşesi geliyor insanın. Hani filmlerde adamın biri vurulur da böyle ağır ağır, ığıl ığıl bırakır ya kendini yere, onun gibi işte. Düşerken neyi düşünür acaba insan, hayır hayır hayatın bir film şeridi gibi geçmesini falan kastetmiyorum; bu bana film şeridinin yanışını anımsatıyor daha ziyade. Düşesim var ama bu defa tutulasım yok lakin işe bak, onca düşerken köpekler kadar tekken şimdi tutmak için hazır bekleyen bir ordu var. Ben simdi bunu nasıl anlatayım ha siz söyleyin.

Alıp ömrü dere tepe, en ırak nere ise oraya, varasım var bir başıma. Kimsenin bir mesuliyeti yok haşa, yalnızca yalnız olmak bu benimkisi, belki de birlikte kavramını kaldıramamaktır onca sene sonra. Gömdüğüm şeyler su yüzüne çıkıyor öyle ya da böyle, stresi altındayım onların ve başka şeylerin, anlatırdım ama hem üstadın dediği gibi "Geri dönmek dediğin unutulan bir ağrıyı hatırlatmak gibidir." hem de kimseye güvenemem bunu bizatihi sen biliyorsun en ala ey okuyucu. Üstelik de anlatamadığım onca şeyin ve başka bilindik şeylerin bu insanı mağrur kılıcı baskısını bir kılıç misali etrafıma yansıtmaya başladığımı hissediyorum ki bu da nice korku pompalıyor gözden kalbe.
Simge de yanılıyor mesela, aslında kendimi soyutlamaya çalıştığım falan yok, bilakis hep istediğim bunun aksiydi ama... Ben bu kadar kimseye güvenmemezken ve diken üstündeyken geçmişten ötürü, aslında her şeye kimsenin görmediği ölçüde negatif yaklaşıyor iken... Kabul etmeye başlıyorum belki kim bilir, belki birkaç kişilik bana fazla, belki dostluk, belki ben bile fazla bana. Kimse anlamaz da sen anlarsın okuyucu, burada ve gözlerinin önünde doğup öldüm ben zira... Bari sen beni sev ve bu benden gitmek pahasına bile olsa beni anlayışla karşıla, çünkü galiba beni sevmenin on koşulu bensiz olmak sabit bir noktada, nedenini bilmesem de.

Nerede o eski hayaletliğim?

0 Yorum:

Yorum Gönder