Dünyanın En Gerçek Yazısı

İster beğenin, ister beğenmeyin, ister bilmem ne... Yine de bu yazı dünyanın en gerçek yazısı olacak, ben daha gerçeğini yazana kadar tabii.

Bu adam var ya bu adam; bu dışarıdan gördüğünüz paspal, nispeten konuşkan, tuhaf tuhaf hareketleri olan, zıpır sayılabilecek; bazen de put gibi bir yere gözünü dikip uzunca kalabilen, çoğu zaman neye güldüğünü anlamadığınız... O iş öyle değil işte. Değil siz burayı okuyanlar, biraz olsun hayatında bulunanlar bile hakkında çoğu şeyi bildiği yanılgısına düşüyor rahatça; onlar da haklı, adam anlatmayı seviyor zira, oysa ne kadar haklı olurlarsa olsunlar bilmedikleri, sizin bile bilmediğiniz şeyler var, can sıkıcı, belki can alıcı; akıl eden nasıl çıksın tabii, bu adam bizi koruyor, bu bunun acitasyonsuz hali diye...

Ulan bu adam herkesin gözünün içine baktı hep be, ağzından çıkacak lafa göre konuşlandı; hiçbiriniz de bilmediniz, anlamadınız, cesaret edemediniz. Bu adam o kadar it gibi yalnız kaldı ki abuk subuk uygulamalar indirip yabancı ülkelerden insanlarla diyalog kurmaya başladı, ingilizcesi gelişti; siz bu adamı o kadar yalnız bıraktınız ki bu adam, küçük kuzeni gördüğü çocuklarla oyun oynayıp onlara her "arkadaşım" diye hitap ettiğinde gözleri sulanan bir adam. Bunda ailesi hariç hepinizin payı dağlar kadar var, istisnasız hepinizin, en basitinden yeni insanları ona tercih eden hepinizin mesela. N'aptı lan size bu adam bu kadar, çok samimi ve ciddi soruyorum ne yaptı? Bilsin ki cezasını çeksin! Bana bir tane şey söyleyin yaptığı da sizin kötülüğünüze olsun, bana bu adamın kötü olduğunu kanıtlayacak bir şey söyleyin yoksa ben burada yavaş yavaş, harf harf delireceğim.
Hiç öyle gözlerinizi belertmeyin, siz bu hale getirdiniz bu adamı, siz alıştırdınız onu bu kadar rahat küfretmeye. herkes köşesine çekildiğinde, herkes kendi has dostunun yanına sığınabildiğinde, çıkan en ufak tartışmada karşısındaki arkadaşlarıyla birlikte ona saldırırken o her tek kaldığında bunu siz becerdiniz. Ve -burası önemli- bu onun susmuş hali, her gün balyozla bir yerleri yıkmak, değdi mi ulan diye milletin suratına tükürerek ve boyun damarları şişmiş, suratı kızarmış bir şekilde bağırmak gibi hayaller kurdu, hadi balyoz neyse de diğerini kesin yapardı bu adam ama durdu işte, çünkü onu hakikaten yordunuz, öyle sandığınız gibi edebi yorgunluklar değil, canını çıkardınız.
O ne yaptı, gidin bakın bakalım okulda çok zorunlu olduğu anlar dışında kulağında kulaklıksız geziyor mu, gidin sırasına bakın Ali Lidar yahut bir sinema kitabı duruyor mu diye. Bunlardan ibaret bıraktığınız bu adamı ne diye suçlarsınız siz?

Ne yazığınız, ne günahınız, ne ayıbınız, ne hatır duygunuz, ne minnetiniz... Hiçbirinizin hiçbir şeyi yok biliyor musunuz? Bir dizi sessizliksiniz ama o konuda bile onun kadar edemiyorsunuz; düşünün, adam öylesine sessiz ki gidiyor birinin yanına oturuyor, kişi en az on dakika sonra fark edip "Aa sen ne ara geldin buraya?" diye saçmalıyor. Hayalet ettiğiniz bu adam, ne melankolikliğini ne bilmem nesini bırakmadığınız bu adam bu kadar işte; kurun anca siz arkasından, deliymiş de ondan her gün merdivende oturup şarkı söylüyormuş, haklısınız bu herif deli, hem de delinin dik alası çok doğru, lakin bunu siz yaptınız.
Onun karamsar falan da olduğu yok tamam mı, egoist falan da değil,
hele hele insanları tanımaya çalışmayıp uzaktan uzağa nefret duyan fakat bir yandan da delicesine sevilmeyi arzulayan biri ASLA DEĞİL. Bazılarınız çok yanlış anlamış bu konuyu, tam aksi aslında, o kadar aksi ki; sadece dayanılmaz bir korku ve güvensizlik var, bilmem kaç senelik arkadaşlıkların ne hale geldiğini siz de yaşasanız, siz de daha burada anlatmadığım pek çok şeyi yaşasanız öyle olma ihtiyacını boynunuzda taşırsınız bundan şüpheniz olmasın. Bu adam bugün herkese kötü diyebilir, bu adam bugün bütün kadınların kötü olduğunu iddia edebilir, bu adam her türlü yargıda bulunma hakkına da son derece sahiptir; biriniz bu adamı aksi yönde bir yargıya ikna etmeye çalıştı mı? Çalışmadıysa hayıflanmayın boşuna, bu sizin eseriniz. Polyanna olmaya kendini zorladığı günlerde bile en olmayacak türlü ihanetin, satışın alayına denk düşmüş bu adama dünya, Ray-ban'dan bakıyormuşçasına kara artık.

Bu adam en çok da şeye yanıyor şeye, içindekinin, dışına öfke ve şiddet olarak çıkması muhtemel olan o şeyin aslında safi kırgınlıktan ibaret olduğunu bilememenize. Bir yandan da işine geliyor, zira es kaza sarılıverseniz o adam oracıkta dökülecek; kimsenin de onu bu derece güçsüzken görmesini istemiyor, bilmelerini istediği halde, çünkü bu dünyada yarayı saran beşse kanatan elliye denk düşüyor. Bu adamın kendinde kabahat aradığının onda biri kadar ne onu düşündünüz ne de aynaya baktınız yazıklar olsun .Derken bu yazı burada bitiyor, devamı var da boşverin, içim üşüyor...


0 Yorum:

Yorum Gönder