Yürüyen Ölüler

Diyojen'in askerleriyiz...
Yürüyüş yolundaydım bir saat önce,Kafka yahut Çoklu Evren'e dair konuşmak için güzel bir akşamdı...İnsanlar,daha çok insanlar,en çok insanlar ve biraz da ben.Spirallikten uzak,tipik lineer bir edayla sorgulamaksızın bir sağ ayağını bir de sol ayağını öne atmakla mükellef olan boyuna insan.Yani ne bileyim sen bir yere gidiyorsun,bu yerin bi'ucu-bucağı da var ama umurunda değil,nereye gittiğini bile bilmiyorsun,hatta ne kadar gideceğine de keyfi bir duraksamada karar veriyorsun;buraya kadar her şey özgürlük sınırlarınca ve Diyojen'e uyuyor,ama kafamı kurcalayan başka bir kısım,az çok tahmin edebilirsiniz ne olduğunu...

İnsanlar tek başına,insanlar köpekleriyle,insanlar diğer bir insanla çift olarak yürüyor ama bunu anlamak aslında güç;adamın elinde tasması olmasa köpeğin o adama ait olduğunu,kız çocuğa yakın yürümek için kendini zorlamasa yahut elini tutmasa çift olduklarını idrak hayli güç (istisnalar var tabii ki,onların canını yiyeyim ben).Umursar gibi görünüp umursamamak mı bu,herkesin bir diğerini öylesine kalbinde yahut beyninde barındırması gibi anlamlara gelebilecek çirkin bir kavram mı?
Hiç tasvip etmedim,kınamadım da,kendini yalnızca gelip geçmekle hükümlü hisseden birini nasıl sorumlu tutabilirsiniz ki zaten.Bütün bu yozlaşmışlık kol geziyorken en iyi tabirle,ben de eve gelip bal,zencefil,tarçın ve karanfilli bitki çayımı yudumladım n'apıyım?Bunu bir öfke kusmak falan için söylemiyorum lakin kimileri de benim hafif,ince ve umarım da has romantizm içeren cümlelerimi vasat buluyor,onlar bi'gözlerini ovuştursun ben de yazmaya devam edeyim;hale de bakın bu arada,bu sıradanlığa yepyeni bir tarz getirmeye hazır kaptan halen yalnız...☺

Ne hale geldin ey insanlık,bir an için durup düşündüğümde kendimle bile o kadar bir arada olmadığımı fark ettim;ki ben bile bu fikri zihnimden bir saniyeliğine olsun kusursuz ve tereddütsüz geçirebildiysem o gördüğüm robotları düşünemiyorum,o aptal armut koltuklarda gözüne yemyeşil parlak bir spot ışığı vururken gıkını çıkarmayı bırak bundan memnun kalan o kalabalığın eğleniyor olduğu fikriniyse aklım almıyor...
Evde kalanlar mı?onlar da daha normal değil tabi,Acun izlemedikleri takdirde yaşıyor olma ihtimalleri daha çok ama yine de her nasılsa standarda yükselmiş yeni bir hayat türü olarak kanal zaplamamız türedi;bilmem kim finale kalacak mı sorusundan zap yapıp şehit,ölüm vs. bir haber görüp zap yaptığımızda stüdyonun ortasında az evvel gördüğümüz haberlerden hiç haberi yokmuşcasına halay çeken,sözde senin benim gibi (en azından öyle olmasını umduğumuz) yurdum insanı,birbirini yemeye dünden razı konukların bir araya getirilip siyaset konusu açılan tartışma programları,tarih öncesinden kalmış yabancı filmler,bütün bir ekibin ekmeği dilinin dönememesine bağlıymış gibi şive kasan sıradan oyuncularla dolu basit köy ve köy altı yerleşmesi dizileri ve de bomba olarak Erkek erkek diye sokakta bağıracak kıvamda,barbie tipli kız ve sempatiden ölen action man misali erkek karakterlerden oluşan,olabildiğince parlak,yanarlı-dönerli,cicili-bicili sözüm ona "aşk" dizileri.İyi bir şeyler mi?Eğer iyi diziler (son dönem için en bariz örnek 46'dır) 13 bölümden fazla sürüyorsa biraz sevinebilirsiniz,ancak tavsiyem eski dizileri internetten izlemenizdir (bkz:Leyla ile Mecnun)...

Nerede kalmıştık;dev kalabalıklar,gerçek çiftler ve çeşitli kalıpların ardında ilerleyerek çift oldukları fikriyle kendini avutanlar(belki avunan bile tek taraflıdır),tekler,ırklar,dinler,cinsiyetler vesaireler ve göze çarpmayan,azınlık sayılsa da bayağı yoğun olan asosyaller(ki bu çoğu için yanlış bir tabir)Dünya bu değil be abi,bunlardan oluşmamalı yanlış mıyım?Duygular solgun,düşünceler tıklım tıklım gözüküyor ama az,vahşete bilmem neye hep bi'alışmışlık,şuan gece olmasından da dolayı olsa gerek algılayamadığım o kocaman resme gizliden gizliye,ufak adımlarla baş gösteren,toplumca bir itaat...
Neyse bu yazı burada biter,varabileceği sonuca varan varmıştır zaten,hadi eyvallah yürüyen ölüler...

0 Yorum:

Yorum Gönder