Sabahın otuziki buçuğundayız,kimin hangi hakikatten söz etmeyi gözü keser;mahallemizde günden güne artan zenci sayısının etnik ve kültürel bir çeşitlilik sağlamayacağı ne malum,belki Meyveli Sokak'ta da can bulur Reggae yapan sokak müzisyenleri,ardından şahinlerde Chopin'in ikinci sonatının otuzbeşinci operası,Cenaze marşı diye tuhaf bulunmaktan ziyade,bir klasik müzik olarak tutkuyla dinlenir,bununla kalmayıp örneğin kahvehanelerde çoklu evren teorisi gibi konulara değinen hararetli lakin hoş tartışmalar doğar ve bu kendi içinde postmodern kültür,dünya çapında yadsınamaz ve de ilkinden farklı olarak,sanatçı ve bilim adamlarının bir yerden diğerine kaçmak yahut sürgün edilmesiyle değil de,insanın -hem de çok cüretkar bir cümle olacak ancak- hakikaten tam manasıyla ehlileştir hale gelmesi ve başta insana,sonra sanat ve kalan her şeye değin,derin,kendiliğinden ve gerçekçiliğini tartışmak ancak vakit kaybı olacak şekilde hakiki bir sevgi,saygı ve de inanın hiç sakıncasız "tutku" duymasıyla ilelebet kaim olacak,tarih derslerinde çeşitli kalıplarla üzeri örtülen çeşitli kaosların doğurduğu çok etkili bilhassa bütün zaman kavramına yaydığımızda ederinden çok çok daha kısa sürmüş olan birincisini geride adeta bir utanç gibi bıraktırmayı becerebilecek ve farkında olmadan bize dayattırılmaksızın gerçekten övünülecek,süreçten ziyade yeni ancak ham olmayan bir benlik olacak yepyeni bir rönesansın ilk adımı benim ve eminim pek çok kişinin de halihazırda çoktandır zihninde,maddenin beşinci halinde,yani izahımın şu kör vakit yettiği kelime olarak "cimcime" bir hedef yahut hayal(her ne derseniz işte) halinde kusursuz,hem plansız hem de rastlantısız seyahat etmekte.İkinci adıma geçemememizin sebeplerini birbirimizi bulup da tartışmak sırf şu yazdığım bana göre fevkalade kısa paragraftan birilerinin bana dair deli,kafası karışık,hayalperest yahut salak ve vesaire olduğum kanısını çıkarıp buna kendilerini ve birbirlerini inandırmalarından dahi daha zor... Üstüne üstlük yeni bir rönesansın doğuşunu 26-45,36-42 koordinatları arasında sağlamayı umut edebilmek dahi hayli üstün bir meziyet,Türkiye Cumhuriyeti sınırlarınca kapsanmış her bir kara parçasına düşkünlüğüm dudak dahi uçuklatabilir,lakin sosyolojimizin içler acısı olmadığını söylemek de sizleri kandırmaya girer.Eften püften sebepler üretip zerre dayanaksızca sözde "diğer" belledikleri kesimlerin içinde ve onlara karşı oluşabilecek herhangi olumsuzluk içeren durum,fiil ve vesaireyi kendine marifet bellemiş,sözgelimi bir amaç üzerine kurulu olmasına karşın en üstün ideali hır-gür ve kargaşadan öteye varması imkansız olan boyuna grup,daha da acınası tarafi kendini bu gruplara üye bellemiş,bunu bir değer olarak gören ve demin söz ettiğim "diğer"lere de zerre sevgi,saygı,tahammül ve benzeri standart insani unsurları sergilemekten mahrum hatta bunu kendi içerisinde de yaşamaya tereddüt etmeye yetecek kadar bile düşünmeden kalkışmaya hevesli boyuna insan var ve garip olanı ise bunlar da halk,bildiğini iddia eden cahil ama hevesli ırkçı,cinsiyetçi gibi kavramları her nasıl olabiliyorsa gururla taşıyabilen,sağcı-solcu,müslüman-hıristiyan-musevi-ateist-deist-budist gibi dini,etnik ve ideolojik kavramların altına sığınmayı mazuru bırakın bir hak ve gereklilik olarak gören,çoğunlukta bir vatandaş kitlesi mevcut... Çinli diye koreli dövenler,bir lira için adam öldürenler,içki içiliyor diye mekan basanlar,sokakta diye tecavüz edenler,başı örtülü diye siyasi görüş biçenler,her daim bir genelleme,önyargı ve karalama emelinde bulunanlar ki bunlar yalnızca saatin sabahın dördü olmasından mütevellit çoktandır aklımda olan abartısız binlerce unsurdan anımsayabildiklerim;bir de bunların her daim kusursuz kabul edildiği,sorgulanmadığı ve mutlak şekilde onaylandığı partiler,topluluklar,ocaklar ve kuruluşlardan oluşan koca bir toplumun inşallah öyle değildir ancak ne yazık ki belki de içindeki iki elin parmak sayısını aşmaya tenezzül etmeyecek sayıda idealist,öngörülü ve halis duyarlı kişiler hatrına ülkesini yeni bir rönesans başlatmakla görevlendirmek,işte bu aptallıktır...
Anlamındayım her şeyin,bu defa da yine farksız,olmayacağı bariz bir sevda;zerre içimden gelmiyor ama olur ha bilimsel konuşmak gerekirse diye söylüyorum,öznel ve nesnel,kesin ve muallak türlü bulgu çerçevesinde bariz.Yanisi onu sevdiğimden söz etmeyeceğim ona,bu defa susacağım... Yine devam edeceğim onunla konuşmalara güç de olsa,aramızdaki ilişki her ne şekildeyse öyle de kalacak,anlatmalı mı anlatmamalı mı,bilmeye hakkı var mı yok mu oraları atlamak durumunda kaldım ne yazık ki;anlatırsam bütün hissedip yapabileceklerini gözden geçirdim ve olumsuzlar ağır bastı;ne yapacağı umurumda dahi değil aslında var ya,sadece örneğin "Biraz yakınlaştık diye o gözle bakmak zorunda mıydı?!" diye düşünmemesi için,kaldı ki ben onu bu kadar yaklaşmadan,en başında sevmiştim;işte ya o gün en başında söyleyecektim ki hem o ara birinden hoşlanıyordu -belki de hala öyledir hatta birliktedir bile- hem de her şeyi geç,çoğu kişi gibi o da ilk görüşte aşka inanmayabilirdi.Yine de hala,en ufak bir dayanaklı umudum olsa yelkenleri şıp diye suya indireceğim lakin yok işte... Şimdi bu sırrı rafa kaldıracağım,vazgeçmek derseniz o da fark etmez,kelimelere itiraz edecek dermanda değilim zira;ara sıra bu güzel sırra dönüp bakarım ve her duyduğumda söyleyenin ağzına kürekle indurmek istediğim "İleride bunları hatırlayıp güleceksin" sözüne güç bela itibar ederim.Belki bundan yıllar sonra,onunla senelerin dostluğu üzerine kurduğumuz tatlı bir sohbetin arasında tüm bunları itiraf ederim ve o da inanmaz,dedikleri gibi güler geçeriz,umarım öyle olur... Belki de çoluk çocuğa karışmışımdır ve...Her neyse işte... Yine eski günlere döneceğim anlaşılan,bu en başından bellliydi ama olsun,riske girmeye de,sular bulandırmaya da,kimseyi incitmeye de lüzum yok;zannımca daha uzun bir süre olmayan bir kadına bir şeyler yazmaya devam edeceğim,her defasında bir sonrakinin o olacağına kusursuza yakın inanarak,güya gelecek diye işte... Çok kolaymış gibi anlattım dimi,aslında o denli iz bırakmamış ve hatta silip atmışım gibi;aslında can çekişiyorum ve burada durmuş mantıklı bir sürü cümle kurmaya çabalayarak içimi rahat ettirmeye çalışıyorum;rahat etmek dediysem bu defa da olmayışından değil,böyle bir defanın var oluşundan;demek istediğim,o sıra gayet de uzun zamandır kimseye gönül kaptırmamış ve mutlu hissederken aniden onun karşıma çıkmasıyla ona karşı böyle budalaca hisler hissetmemden söz ediyorum,arkadaşımın arkadaşı ve sanırım belli bir zamandır da kendi arkadaşıma.Ben bir defa yandım da geldim arkadaşıma zaten,ona defalarca da anlattım kar etmedi;öyle ki şimdi sussam ne susmasam ne,bırakın kimsenin tadı kaçmasın ve başlamadan bitsin,bu kez bari... Bu arada siz buna vazgeçmek adını takacağınız için söylüyorum,ondan vazgeçmek kolaydı ve şu yüzden kolaydı;suçluluk hissedip bu yüzden onu hak etmediğimi düşündüğüm için,çünkü arkadaşımın arkadaşı olduğu için,birden bire onu sevmeye yeltenerek kendi düzenimi bozduğum ve yetmiyormuş gibi ona söylersem onunkini de bozacağım için,aynı zamanda ona söylemeyerek ve hiç bir şey yokmuş gibi davranarak onu kandırıp ihanet ettiğimi düşündüğüm için.İçin de için işte sonu yok,siz benim yerimde olsanız ne yapardınız?Sizi bilmem ama ben son defa söyleyeyim;onun en iyi dostu olmaya,mümkün olduğunca mutluluğunu ve iyiliğini sağlayan sessiz meleği olmaya özen göstereceğim,gözlerden uzak,bilinmeyen her kahraman gibi.Bilmesini ister miydim?Çok,ama lüzumu yok;kaldı ki fikrim bu yönde olsa bile yüreğim hala onda nedense ve de kalbim attığınca susmam gerek gibi sanki... Anlatılması gerekmeyen bir şey çünkü bu,di'mi?
Tutkuyla yapılan işten emin olmak gibi bir kaygı barındırmazsınız,gözünüz kapalı yola çıkabilirsiniz;benzersiz bir niteliktir çünkü,bundan iyisi Şam'da kayısı dedikleri cinsten işte.Aşkın da gayet yüce temellerinden biri muhterisliktir,yanisi muhteris olmayan kişi ancak kısmen aşık olabilir;öyle olmak demek her gün ellerinde çiçekler,odalarda mumlar,romantiklik fışkiyesi gibi dolanmak değildir;bir muhteris haddinin de ötesinde,gazap gibi sessiz bir ciddiyet barındırır,çoğu zaman belli olmamaktan yanadır yani.Tutkun olmanın aslı,bir şeyi bir şey gözetmeksizin gözetmektir zira... Bir şeyin yahut birinin muhterisi olan kimse bunu ondan saklama ihtiyacı hissederse şaşılmaz;kaçtır rast geliyorum muhteris olunan hep gidiyor,ki kaçmak da değil mesele.Herkes sevilmeye alışkın değil malum,ha bir de yirmibirinci yüzyıl diye matahlaştırma çabalarına girdikleri devirlerdeyiz ki insanlar her şeyin ardında bir bit yeniği arıyor ister istemez.Tamam bunu da geçin size çok daha basit bir sebep sunayım;muhteris,tutku duyduğu kişi üzülmesin diye de söylemez en çok;düşünsene sen burada biri için ölüp bitiyorsun mesela,ama neşesi de değiyor;patavatsızın biri gitse söylese böyle böyle diye,onun tadı kaçsa,senin dalın kırılsa...Hoş mu?değil,bilmemesi hoş mu?değil,demek ki tutkunluk zannedildiği gibi hoş,bir anlamda da kolay mı?asla... Özellikle de bir insana değin duyulan tutku mutlak titizlik gerektirir,hadi o insan kendine titiz değil sen gibi;tutsak olur,rahatsız olur,belki de kendinden nefret etmeye bile başlar;hem bi'de derler işte sakınan göze çöp batar.Sen ey muhteris,onu pamuklara sarıp altın bir sandığa saklayıp sandığı kalbine gömebilmek isterdin değil mi,ama işte o isteyecek mi?Bu muhabbetin üç cümle ucu kıskançlığa varır,kıskançlık iyidir ve de kötüdür tartışmasız;bir dozu olduğu kesindir ama asla aştım aşmadım muhabbetine girilemez. Diğer tarafına da bakınca,yalnız onun isteği ve iyiliği eşleştiğince her türlü fiile,fikre ve dahasına,sonsuz,kusurlu da olsa sorunsuz itimad etmek(ama asla itaat değil)Bu istenen noktadır işte,bu demektir ki "Ben seni seviyorum,sen sevmiyorsan da n'olur benim seni edebileceğimden daha mutlu olasın",bir kısmı da susmaktır bu cümlenin,çoğu zaman da baştan sona.Kendini hiçe saydırmaktan ziyade kendi olmayı tutkulaştıracak derecede bir tutku olarak birini sevmek,işte bizim aşina olduğumuz da bundan ibaret... Türküdeki gibi bir güzele meyil etmek,kendini muhterisi bellemek kim ne derse desin hoş meziyet;fakat ben misal,ona çeyrek laf olsun etmedim,varken mesudum yokken normal,onu kandırdığım düşüncesi ziyadesiyle yorar aklımı arada bir,aşığım,tutkunum,falanım dersem de kaçar belkim;çokça gözümden dahi sakındım,dikkat çekecek oldum da caydım.Kıskandım,kendi kendime bir hal ettiğim bu işin neticelenmeyeceğinden ötürü geri kalan dünyanın tümünden kendime acına acına belkim,sessiz ve zararsız,olması gerektiğince.Bilmeye hakkı çok ötesi boldur ama,ben,zatım öyle muhteris bir sevdalıyım ki daim boynumun sol bir çukurunun kuytusunda kaybetme korkusuyla yaşarım;kayıp ki ölüm,kayıp ki gitmek,kayıp ki güvenmemek,kayıp ki sevmemek,kayıp ki incitmek;bunlar olur ona,o benden kaybolur,ben kendi irademle,iradem de kendince,muhterisce bir tutkuya mahsus kaybolunur... Yazıyı bilmem ama başlıkla özdeşleştirdiğim bu hoş şarkı da şuan sizlerle...
Uzak abi biliyor musun,kendi yakındır belki ama ihtimalleri uzak,yaşanması uzak,aşık olduğunu demesi uzak,her boku uzak afedersin,çok afedersin,hatta n'olursun affet;bilakis gam denen bu elzem,ikrardan her daim mahrum kıldı beni.Kötü mü ettim ben,çok da düşündüm bunu inan,hakikaten bir kötülük mü ettim diye ama yok,yok işte.Yok da bir uzaklık birimidir ayrıca,bunu anladım yazık ki;dün onun o tatlı çocukluk resmini gördüğümde anladım hem,gecenin bi'vakti... Hüzün bağladı tabii n'eylersin,ikrar edemedim hala diye.Hatta yine dün bir ara "Seni seviyorum" yazıp kapatacak,sonra da cehennem olup gidecektim sevdamın azılılığından;bir daha da uzun süre -mümkünse asla- çıkmayacaktım karşısına;bir an,sadece tek bir an ve yapamadım... İkrarsızlık,beceriksizlik ve vesaire;bunların hepsi bende mevcutken,sadece aşığım diye bir şey umuyorum her aşık gibi.Ne mi umuyorum?Karşılık bile değil biliyor musunuz,yalnızca bu gerçeğin artık farkında olması ve bana kızmaması yeter,razıyım.Ama ahmaklığa da bak ki ben söylemedim,ben söylemezsem de bu ancak kuşların söylemesiyle mümkün olacak;ki kuşlar böyle bir şeyi söyleme yeteneğine kavuşsa dahi,bunu benden değil de onlardan duymak onu incitecek.Bu gerçeği bilmedikçe onu aldatıyor hissedeceğim çok fena;ama diyemem de,çünkü dersem onu kaybedeceğim biliyorum işte.Her şeyi bilen bir budala gibiyim... En son ameliyata girerken de öleceğimden binde beşbin emindim ama ölmedim biliyorum,yine de göze almak en ürkütücü olanı;aşık olan göze alır evet onu da biliyorum,ama aşk umurumda olmaksızın hayatımdan tek bir kişiyi daha kaybedersem ve herhangi birini de geç bu o olursa,yazık olur,ondan susuyorum... Nice neler neler vardı,sanırım yine yanlış zaman yanlış yer klişesine kapıldık;yanlış kişi ihtimalini katmadım evet,zira diğerlerinden emin olabiliriz,ondansa ancak ölünce... Biliyorum çoğunuzun aklında "Ne biliyorsun belki onun da sende gönlü vardır yahut oluşur" tarzı idealist fikriyatlar,lakin bu idealizm benim cancağızıma sığmıyor idrak edin artık,bu kara kuru adamı kim sevsin be,üstelik de seviyorum diyip diyip tek kelime etmeye korkmuş bu adamı;söyleyecektim abi,her şey pahasına söyleyecektim.Beceremedim işte,ikrar edemedim... Belki de bir fobi falan oluştu içimde ne bileyim,ondan öncekilere söyleyip de sonuç değişmeyince sanki bir kainmiş gibi söylememem gerektiğine kanaat getirdim şu kıt aklımla;belkim de herkesin sandığı kadar zehir zembelek değil,aksine fevkalade çaresizimdir... İşte bu konuda ikrar ettim bakın,açık açık söyledim,çaresizim...
Daha öte ne sebep sunabilirim bilmem,sevdiğimi dersem gidecek,gider,kalsa bile şu anki gibi asla olmayacak;önceden de olmuştu çünkü,ondan farklı olmayacak.O vakit şarkıda dendiği gibi çözecek sevda bizi birbirimizden,ne yazık ki,yazık işte... Öyle çok isterdim ki,hiçbir şey yokmuş gibidense binbir mutlak tasvirle ona olan aşkımı,sevgimi,düşkünlüğümü,sadakatimi,bilmem neyimi,her şeyimi işte;her şeyimi icra edebilmeyi.Ederim de,inanın ederim ve almaz da iki dakikamı bile;ama bu sevdanın karşılık bulmayacağını biliyorum,hiçbir dayanağım olmasa da hislerime güveniyorum,beni bu vakte,bu deme getiren de onlardı zati... Demesine derim de sebebim haddinden mücbirdir ezer geçer beni,haklar,alaşağı eder;onun aklında,fikrinde,falanında-filanında zerre kötü intiba bırakmak ve aramızdaki artık her neyse,aramızdakine gelecek tek bir zevalin hükmünü alamam ben,bu yükü barındıramam... Yine bir şarkıda "Ayrılık da sevdadandır" der ama zaten,varsın ayrıyız,varsın yakınız,varsın bir şey bilmiyor;yine ki bu benim işlediğim,sevdanın en hür ve dik alasıdır şüphem yok... Belkim ben de bir tevatür olarak tarihteki yerini edinecek ve kimilerinin düzmece bulacağı basit bir adamımdır köşe bucak tamara uğramış sevda ve kavgalarımla;bu vakit içimde bir çiçek açacak olsa,öyle ki şuan yazmakta olduğum senaryonun başrolü gibi... Ben ona sevdiğimi söylemeden yaşarım,hayata devam ederim,nefes alıp veririm;lakin edemem işte,neyi-niye edemem orası size kalmış... İnsanların sevilince canı yanarmış gibi geliyor,tecrübe denen zıkkımımla sabit;can yakmanın lüzumu yok,aşık iblise dönüyorsa aptal birinin fikrinde dahi olsa,susmak lazım gelir belkim,başrol gibi,mücbir sebeplerle... Kanser,ur,tümor tarzı bir menem bu duygusal olarak;bunla yaşamak zorundaysak yaşarız napalım,aslında değiliz de işte;söyletmeyin be,aşk adına onu kaybettirmeyin bana...