Kanıksadım


Eskiden şikayet ettiğim pek çok şeye alıştım şimdi; yalnızlık mı? mümkünse biraz daha alayım, anlaşılmamak ha? hiç fark etmez inan bana... Sen bana bakma, doğru olan o eskisiydi, şuan okuduğun ben olmayı üstlenen bu adam, daha doğrusu bu şey, belki de mantıklı hatta duygusal dahi karar veremeyecek kadar uzak her şey ve herkesten.

Ne geçmişi özlüyorum şimdi, ne içindekileri, hal böyle diye geleceğe de umutla falan baktığım yok ama duruyorum işte. Sen şimdi bunu da beğenmezsin, beğenme de zaten. İnsan kanıksamadığında ölür derim ben, sen daha ölme... Durmak benim için öyle nimet ki, ne duramadıklarımı bilirim okuyucu, sen dahil kimse, hiç kimse yoktu, bilmezsiniz.

Hani gözü kara derler ya, o cesaret için söylenen bir şey değil bana göre, aksine cesarete gerek olmadığında doğan bir hal. Cesaret ancak riskli durumlara özgüdür, göze almak falan hani; söylesene, göze alacak neyimiz kaldı hakikaten?
Pardon özür dilerim, kalmadı değil mi hiçbir şeyimiz? Ne kadar özür dilerim biliyor musun, benden dilenmediği ve de dilenmeyeceği kadar.

Dileyen de oldu diyeceksin, ne değişti peki? İşte şimdi anladın neden yadırgamadığımı: Eskiden bana açılanlar birer yaraydı ve gerekli şeyler olsa düzelirdi, artıksa böyle kaynadı kemikleri hayatımın, ne desek boş, hele benim dediklerim zaten dinlenmiyor.

Sen dinlen ama okuyucu, henüz bir Alptuğ olmadığın için dinlen gönlünce, benim gözüme uyku epeydir girmiyor zira.

Keşke geç kaldıklarını bir ömür hissetselerdi. 

0 Yorum:

Yorum Gönder