Kurşunlu Yazı


Çok eskiden sıkılmış bir kurşun uzun zamandır içimden geçen, içimden önce aklımdan, aklımdan çıkmayan, çıkmayan lekelerden ibaret geri kalan.

Bir göğsü bir de göğü değişmiyor insanın; kimi için unutabilmek ulaşılamayan deva ama... Oldu ya bir kere, hatırlıyor ya da hatırlamıyor olmak değiştirmiyor ya bize yapılmışı hani; kimi de bunda hapis. Bazı dertlerin devası yoktur, kendi hastalığımdan biliyorum; kaynağını yok etmek ve yüzde yüz iyileşme mümkün değil, en fazla etkileri minimum tutulabilir; bir virüs gibi kovulabilen değil benden bir şey çünkü.
Bu da öyle bir şey işte, yalnızca bir iki dost biraz hafifletir, ki o da her zaman işlemez ya, bir şekilde geçer işte günler.

O kurşun orada işte anlıyor musunuz? E anlamak zorundasınız, çıkış deliği yok ki? Ama anlamıyorsunuz siz, çoğunuz da iyi niyetinizden; size deseler ki geçmiş, kurşun Alptuğ'un içinde erimiş; sırf o "geçmiş" lafına hasretinizden seve seve inanırsınız benim güzel insanlarım.

Gerçek şu ki, öyle gibi görünmesi sosyal sistemin işleyişi ve sizler için daha doğru olduğundan iyi duruyorsam da, o kurşun her an içimi yara yara dolanmaya devam ediyor. Duracağı yeri hepimiz biliyoruz, hani adından bahsedince aman ağzından yel alsın dediğiniz o yegane kavram. 

Sadece haklı çıkamadığınızı bilin isterdim bir yandan da; zaman ilacı falan değilmiş hiçbir şeyin, yatıştığı yok hiçbir şeyin, değişebildiğim yok benim. Siz yanıldınız, cefası bende, hiçbir zaman haberiniz bile olmadı aslında benden çünkü dönüp bakmadınız, kızmıyorum, halının altına süpürdüklerinizi bende görmekten korktunuz. Neyse. Canınız sağolsun ne diyeyim. 

0 Yorum:

Yorum Gönder