Senfonik Yazı

Soğumak, artık sevmemekten ziyade artık korkmaktır bana göre. Tedirgin edici derecede bir başkalık kokusu önce burnunuzu sonra yüreğinizi sızlatır. Böyle anların her biri gerçeğe dair öyle mülahazalardır ki canlarım... Sizin için gerçek bir yerde biter, daha düne kadar hakikiliğine kalıbınızı basacağınız ilişkilerin her biri cam bir yüzey üzerine kuruludur sanki, kırılmaz cam bile olsa kırıldığında ilk senin suçun olur, zira üstünde durma kararı senindir, camı yapansa ancak sana yeterince yüklenildikten sonra gelir kızgın beyinlere  diğer bir deyişle sen infilak edince.

Bu senfoni kemiklerimi kırıyor.

Hiçbirinizin kimse umrunda değil, hiçbiriniz için hiç kimse bir şey ifade etmiyor; tek becerebildiğiniz var o da birisini hayatınızdan derhal çıkarabilip hiç pişman olmamanız, bunu bir güç olarak görüyor ve hiç utanmıyorsunuz, bitirmek üzerine şekillenmiş lanet makineler oldunuz, hiçbirinizin bir şeyi sürdürmeye yetecek erdemleri kalmadı, zor yollardan kaçayım derken iyiyi de güzeli de unutup boka döndünüz hepiniz... Mücadelesiz piçler! Yoksunlar! Duygu barındıran hiçbir şeyden nasibini almamış ve söz kıymet vermeye gelince derhal buharlaşan aşağılık mahluklar!
Neymiş efendim dünya rekabet dünyasıymış, herkes herkesin kuyusunu kazarmış, ya avcı olacakmışsın ya av... Kimse de dönüp demiyor ki "YA Bİ S**TİRİN GİDİN!", üstüne üstlük herkes de bu aptal laflara kanıp birbirine bileniyor.

Hiç fark etmiyor musunuz, artık insanlar alttan alta zevk alır oldu birbirine acı çektirmekten, istisnasız hepimiz; kimimiz farkında değil, kimimiz biliyor ve gidermek için bir şeyler yapıyor, kimimiz utanıyor, kimimizin umrunda bile değil. Ben mi? Benim bu gidişatı seyrettikçe katlanan, ezeli bir acım var ve acırken acıtılamadığını görüyorum, asıl soru şu: Yapabilsem yapar mıydım? Cevabın evet olmasından ne denli korktuğumu izah edemem size, nitekim şu da var ki yapsam da pişmanlık duymayacağımdan eminim, çünkü birilerine acı çektirirken bile tek maksadım benimle empati kurmaları, aşırıya kaçamam ben.
Kaçabilecek olsam böyle olmazdı hiçbir şey, oturup böyle yazılar kaleme almaktansa sahi fiiller üzerinde dururdum pek tabii; halbuki beni bilen bilir irde adamıyım, bir kendime bir etrafa uzunca bakacağım derken bir noktada ömür biter, bana eyvallah.

Bu senfoni gözlerimi karartıyor.

Şunu da biliyorum kendime dair, bazı insanların mutlu olması bana acı veriyor, daha doğrusu bu mutluluğun yokluğum kaynaklı olması da diyebiliriz, bir camın ardından en çaresizce nasıl bakılırsa öyle tanık oluyorum ve tanık oldukça kendi hayatım olduğundan da rezil geliyor belki de; kimse küçümsemeye kalkmasın, o insanlara pek çok ömür verdim ve ömürlerimin benden uzakta, benim yerime ve benden yoksun işleyişi sanki biraz kaçırılmış gibi hissettiriyor, şuanda bulunduğum hayat yahut her ne dersen işte, zerresi dahi bana ait değilmiş, ruhumla bedenim olağanca ayrıymış gibi.
Kızmayın yani bana, ya da vazgeçtim kızın ne değişir ki? İnsanların zaten hiçbir zaman bir diğerini anlayası olmadı, "Ya benim istediğim gibi olacak ya da yol vereceğim." zihniyeti bizi gezgin ve benimseyemez kıldı, herhangi manada en ufak yakınlaştığımız herhangi bir insanın bizi ne zaman terk edeceğinden öte sorumuz olmadı, bu soru kanımıza karıştı.


Taviz adamıyım ben, alttan alma adamıyım, uzlaşı için canımı veririm... Ve ben sanırım bu lanet yüklü niteliklerimle toplumun en ücra noktasıyım. Sadece ama sadece bu yüzden inanmayı ömrümce reddediyorum insanlara, neymiş dostluğa önem veriyorlarmış, neymiş gerçek aşkı arıyorlarmış... YALAN! Herkes deneyip deneyip yanılmak istiyor, herkes herkesi yeterince tüketip atmak istiyor kağıt mendil gibi, bir sonrasına geçe geçe tatmin olmak istiyor, kısık ve boktan tatminlerle ölüp gitmeyi hayat zannediyor. Eğer onlar haklıysa bilin ki benimki hayat değil, yaşamıyorum derken neyi kastettiğimi daha iyi anladınız mı şimdi?

Bu senfoni acı bitiyor.

0 Yorum:

Yorum Gönder