On Sekiz Olmak

Bugün itibariyle önümüzdeki üç yüz altmış dört günlük süre zarfında on sekiz yaşında olacağım. Mutlu olmalıyım di'mi? Öyleyim, yani kısmen. Durun durun anlatacağım...

Neler kazandım? İçki alabileceğim, sigara alabileceğim, içkili mekana girebileceğim, erotik ve korku içerikli filmleri yasal olarak seyretme hakkına sahibim... Bunlar değil tabii, bunlar benim asla kullanmayacağım tavizler; araç kullanabileceğim, evlenebileceğim, oy kullanabileceğim, ki bu ülkede bu artı mı eksi mi çok tartışmalı.
Neler kaybettim? Vergi ödeyeceğim (elbet öderiz feda olsun, şakasına diyorum) ve bunun gibi bir takım hükümlülükler. Şaka bir yana resmi olarak evlenmemde mani bulunmayacak bir yaşa geldim lan, yuva kuracak yaşa geldim, kazık kadar adam oldum... Bilmiyorum ya, içimde bir huzursuzluk işte nedense; başarırsın diyeceksiniz, aslanlar gibi yaparsın diyeceksiniz eyvallah da... Ne lan benim bu halim haklı olarak? Şunu demeye çalışıyorum, para verdiğiniz bütün kişi, kurum ve kuruluşların hatim ettiği, neredeyse yeni tanışıp yalnız üstünkörü bir gönül bağıyla bağlı olduğunuz o arkadaşların bile anımsadığı doğum gününüzü can belledikleriniz nasıl hatırlamaz? Belki de hatırlarlar dilleri varmaz daha doğrusu. Ben bunu hayatımda bir defa sorun ettim o da bu defa, zira bilen bilir hikayeyi; bunu da buraya içimde kalmasın diye yazdım, daha da lafını yapmam, yapamam... Bir sene önceki bu günü de, ardını da evvelini de unutmayacağım aşikar da işte...

Şunu diyorum,
On sekizim, tekim, anam-babam, dayımlar, amcamlar, birtakım ablalarım-abilerim, dost dediklerimden de bir iki. Bu kadarız işte, yahut bu kadarım. Yadırgamıyorum, bilakis kabulleniyorum; diğerlerine başka nedenlerden ötürü doludizgin kızgınlığım, haddi hesabı tutulmaz kırgınlığım olsa dahi... İnsan bunu çok görmemeliydi, neyse...
Kapıları kapattım bugün, dediğim gibi yuva kuracak yaşa geldim, uğraşamam kimseciklerle; zati ne kadar kaldı ömrümüz hepi-topu; alacağım mesleğimi elime, duayen olacağım nasipse, çok çok iş yapacağım, çok yüz güldüreceğim, günün birinde kızımı kucağıma alıp bu geçmişe de tüküreceğim; kan kusturdular, kan kustum ama bitti, bundan dahası beni riske atar, üçüncü defa söylüyorum ki yuva kuracak yaşa geldim, yakışır mı? Yakışmaz...

Bugün ben on sekizim, ardımda dostla da ihanetle de, yüzümde gülle de kederle de, hatrımda acıyla da tatlıyla da... Umudumla da... Yaşlandım artık, oyunu ya kendi kurallarıma göre oynarım bundan sonra ya da bitesiye değin alacalı gözyaşları yine. Ardıma yüklenen, yüklenmediyse de illa yükleneceği bu tarihten sonra iyiden iyiye belirlenmiş onca sorumluluğun bana ilk yaptırdığı şeyse kızımı düşünmek ve bir tutam daha sabretmek; eskiden koyversen illa biri kaldırır, kaldırmazsa da geç de olsa kalkarsın ama artık öyle değil, yakında benden beklenti arttığında, derdime düşemem...

Yaşar Güvenir'in şarkısıyla kapatıyorum: "Bitti derim, gitti derim; sen mutlu ol, ben ağlarken gülümserim." Bu da demektir ki tüm eski dostlarımla, eski olan her şey ile ve sırf onlardan uzaklaşmak için bütün hesabımı kapatıyorum, kalmadı borcunuz, siz kazandınız. Eyvallah...

0 Yorum:

Yorum Gönder