Pek Yakında Mektubu

Yazmayalı çok oldu di'mi sana, sanki dost kazıklarından kendimi derslere, kamera ekipmanlarına ve sinema eğitimine vurmuşum gibi oldu di'mi? Hayır öyle değil, aksine sana olan bekleyişim, azalacağına kanaat ediyor da olsam bir umut ile arttı, sanki beni bir üniversite kampüsünde bekliyor olma ihtimalin diğerlerinin çokça öyesndeymiş gibi. Böyle düşündükçe kendimi fırtınada dümene asılan ve başaracağının bilincindeymişcesine gülümseyen bir uzun yol kaptanı misali hissetmekten alıkoyamıyorum nedense, son bir dem sandığım o çabam aniden çoğalıveriyor, yanisi bir bakıma olmayan bir seni sevmek beni büyümeye ve gelişmeye elverişli bir adam kılıyor ve de en önemlisi zayıfın yok olduğu "doğal seçilim" hususunda beni tarihe bir istisna olarak not üşüyor, bu defa zayıf değil zalim olan kaybediyor.

Geleceğim, ikimiz de az daha sabredelim, bu bizim olmayan ve açıkça yok bulunduğumuz güya "yaşam" alanlarında, kendi coğrafyamızı kurmak inan ki kolay bir hal alacak pek yakında. Rahat ol sen kırılgan ev kurabiyem, bir baba olarak her şeyi çoktan düşünmüştüm ben, artık senin yegâne yapman gereken beni düşünmek ve biraz daha katlanmak bu yabancılığımıza, pek yakında emin ellerdesin, seni asla bile isteye üzüp incitmeye cesareti olmayacağından kendin de kanının son damlasına kadar emin olabileceğin birinin, yalnız ama yalnız sana karşı pamuklaşan kollarında güvende ve huzurlu olacaksın...
Unutacağız bu basit ve duygu yoksunu ilişkilerin şiirsiz-şuursuz egemenliğini ve nihayet kendimizi tadacağız birlikte.
Baba dedim evet, ne var ki bunda, nasıl da unuttun doğacak kızımızı sayın müstakbel kayınvalidemin kızcağızı? Ha tabii erkek de olabilir canım, sağlıklı olsun, bana benzemesin de.☺Kız olursa Şiir koyarız adını, hatta iki isimli olur, biri de Kur-an'dan...
Hiç senin fikrini sormuyorum değil mi, nasıl da kaba bir eşin var senin öyle, bütün kararları kendi alan ataerkil biri, Allah sana sabır versin güzelim ne diyeyim.☺
Her şeyi tek tek soracağım kuzum sen endişe etme; en sevdiğin çiçek, en sevdiğin kitap, şarkı, film, ev eşyası, parfüm... Saçını hangi yöne tararsın, çocukken en sevdiğin oyuncağın neydi, ne yapınca uyursun, seni en mutlu edecek şey nedir, ne yapınca sakinleşirsin... En önemlisi de en sevdiğin ben nasıl biri, senin sevdiğin o Alptuğ Dağ kim? Her birini tek tek not edeceğim, gerçi bende bu sevgi varken anormal şartlar haricinde unutmam asla mümkün değil ama biz yine de önlemimizi alalım, malum işin ucunda herhangi biri ya da bir şey değil, sen ve kızım varsınız. Hem sadece bunlar da değil, kutlanacak onca yıldönümümüzü de kayıt altına almak lazım küçük hanım; ilk selamlaşmamız, ilk tanışmamız, ilk bir şeyler içmemiz, akşam yemeğimiz, tatilimiz, birlikte çekindiğimiz ilk fotoğraf, ailenle ilk tanışmam -ki umarım ikinci tanışma gibi saçma bir şey olmaz- beraber yaptığımız ilk sakarlık, beraber film izlediğimiz ilk gün... Bir şey hariç her şeyi kutlamakta özgürüz kısacası: ilk kavgamız... Senle kavga etmeyiz ki biz biriciğim, en kötü tartışırız ama orda da orta yol dünden hazırdır zati; hadi diyelim korkulan ve umulmayan başa gelme ihtiyacı hissetti, niye kavga edelim ki? Sana kıyabilecek duruma gelebileceğime zere itimat etmiyorum lakin gelsem dahi ben alttan almasam sen alırsın, almasan bile aptallığımın farkına varıp ya evden çıkar ya da bir köşeye oturur susar kalırım ve biliyorum ki günün sonunda yeniden, garip bir şekilde bir oluruz, belki bir kanepede belki bir otobüs durağında...

Ben geleceğim ama sen de hiç yoksa biraz olsun yaklaşmaya çabala sevdiğim, ismin cismin bilmem diye gördüğüm her güzeli sen sanıp aldana aldana kuruyacak yoksa kalbim; ömür dediğin ne kadarmış ki neyi kalmış zati, kalanı vari içinde barındırsın, seni ve senden ötürü güzelleşecek her bir şeyi. Sana sarılmak gibi blinmez ve basit dileklerim olsa dahi tarifi bile o denli müşkül ki; tıpkı sen gelince sahip olacağım mutluluğu herhangi bir ölçü birimine sığdırmaya çabalamak misali.
Beklemesen diyorum üniversiteyi, her kimsen şuan kapıdan içeri girip (bu yazıyısınıfta yazıyordum) kimseye -ben dahil- bir şey izah etme kaygısı gütmeksizin uzun uzuna sarılsan boynuma, ne kaybederiz, ne kaybedebiliriz ki çiçeğim? Beklemekten sıkılanın çaresi muhakkak ki gitmek ise şayet, ikimiz de bulunduğumuz yerlerden ve yine tam da şu anda kalkıp, içimizden geldiği biçimde sağa sola durmaksızın ilerlesek mesela... Yıllar yıllar sonra dahi olsa çarpışır mıyız dersin? İşte bizim bu güne değin birbirimizi birbirimizden habersiz arayış ve bekleyişimiz, samanlıkta iğnenin yolunu gözlemek olmasa bile buydu. Tüm bunları göze alarak hala bekleyecek misiniz diye sormak gelirse birilerinin aklına, bunun evetten gayrı yoktur cevabı, sen de bilirsin; varsın eskiyelim güzelim, hissederiz şarap gibidir aşkımız bizim lakin günahsız, aksine masum ve sevapkâr.
Önlerinde sadece kavuşmak engeli kalmış, birbirinden habersiz iki hayalperest kitap yahut film kahramanıyız biz, gerçek olamayacak kadar güzeliz fakat farkındayız ki tüm sevgilileri, tüm eşleri kıskandıracak ve daha önemlisi adeta yalan kılacak derecede gerçekleşeceğiz... Sen, ben ve kızımız Şiir, pek yakında "yaşayacağız", her anlamda; interraile çıkacağız, fotoğraflar çekeceğiz -örneğin kızımızın doğumundan başlayarak her sene aynı gün olmasa da aynı ayda, aynı ışık düzeninde, aynı açı ile aynı yönden bir fotoğrafını çekeceğiz ve otuz olduğunda bunları kolajlayacağız mesela- .☺ ve eğer meslekdaşımsan filmler çekeceğiz birlikte, hayatlar kuracağız, hayatımızdan da rengi eksik etmeyeceğiz... Biliyorum hüzünlüsün, sen de tıpkı benim seni ettiğim gibi tahmin edebiliyorsun beni; yine biliyorum ki burada olsan dayanmam için her şeyini ortaya koyardın ve benim için bolca üzülürdün, zaten bunu bildiğim için sabrediyorum her şeye, sen de sabret... Pek yakında sevgilim, hepsi pek yakında. (Sanırım bu sana ilk sevgilim deyişimdi, şimdilik hoşçakal sevgilim (bu da iki etti.))


0 Yorum:

Yorum Gönder