Yedi Ay

İçimde uzun zamandır, belki bir yıldır tek bir düşünce: Gitmek. Buralardan, bu semtten, bu insanlardan, bu geçmişten. Buraya ait olmadığımın bura da ben de farkındayım, bunuysa ne kendimi yermek ne de övmek için söylüyorum, nitekim insanlar yanlış anlıyor, tıpkı şiir okuyuşumu hava atmak gördükleri gibi. Diyemiyorsun ki işte, ulan sanki çok matah bir şey, çok mutluyum da hava atacağım diye. İnsanlar anlamıyor işte, anlamazlar, bunun için diretmiyorum, sadece sayıyorum, yaklaşık yedi ay sabredersem aydınlıktayım Allah'ın izniyle. Anlamıyorlar çünkü onlar benim o ıssız günlerimde yoktular, vardılardı da farkıma varacak kadar değildiler, muhtemelen asla da olamazlar; çünkü onlar asla denememişler bir insanı tanımayı, sevmeyi ya da adına her ne derseniz onu. Bilmiyorlar baktıklarından gördüklerinin sebebi, belki de aslı nedir ne değildir; hava atmak için edebiyat yapıyor demekten kolay bir şey yoktur ama tutup da "Bu adam ameliyatlar, dost kazıkları, bilmem neler arasında düşüne düşüne delirmemek için, sifon çekmek vasfıyla yazdı bunları." diyemezler mesela, çünkü bu denli büyük gerçekler herkesin boğazından geçmez.

Yalnızca yedi ay sonra mutlu etmek istediğim insanları mutlu edebilecek her anlamda imkanım olacak.

Gideceğim, az kaldı, yedi ayım var; yedi ay sonra kendimi gerçekleştireceğim, bu boşvermiş, sevgisiz, herkesi laf atıp morartmaya çabalayan, ruhsuz ve hadsiz, güya delikanlı güya bilmem ne olan ama esasen kendi dedikleriyle bir bir zıt düşen insanların arasında yedi ay daha gölgede kalacağım sadece, yedi aycık daha, o kadarcık idare edeceğim, dayanacağım, göz yumacağım insan olmayışlara, sabredeceğim gerçek olmayan bütün duygu ve yaşantılarının arasında bir yerlerde kendimi bire bir yaşayarak, dosdoğru olarak. İnanmayacaklar bana ama onlar inansın diye olmadı zaten hiçbir zaman, ben onlar için değildim ki, işte gurur da burada.
Yanıma almak istediğim birkaç kişi daha var, onları da bu cendereden kurtarmak istiyorum; hatta esasen kendi mücadelemden öte onların yalnızlığı yakıyor biraz da, azınlığız işte biz, değil böylesine onurlu, saygılı ve sevgi dolu, onlara onlar gibi davransak bile karşı koyamayız, yalnızca ama yalnızca birbirimize sarılırsak bir şeyiz belki... Ona benimle gelmeyi teklif etsem, gelir mi, bilirim gelmez gibi, keşke kısaca.

Şuurunu kaybetti insan olmak, anadan doğma insan olmak insan olmayı bildiğimiz anlamına gelmiyor, anlasak keşke. Belki de demirin tuncuna insanın p*çine kalmadığımız bir yer vardır ha Yaşar amca, güzel insanların güzel atlara bindiği -senin gittiğin yer kadar olmasa da- bu dünyada bir yerler de vardır, yok mudur? Ben bunu mümkün ederim bir şekilde, yedi ay sonra her türlü özgürlüğüm elime geçtiğinde, yanisi ayıya dayı demek zorunda kalmadığımda mesela, sessiz kalmam gerekmediğinde; belki önceden pamuk tepside kalbimi, sevgimi, masumiyetlerimi sunduğum onca insana nihayet hakları olanı veririm... Bu dediğime inanmıyorsunuz değil mi sayın okuyucu, haklısınız da, zira en kötü huyum budur ki bin defanın bininde de kıyamam bağrıma basarım, bana bir tek adım atmayanlara bile.

Yalnızca yedi ay sonra beni, daha doğrusu bizleri hor görenlere karşı artık eyvallahım olmayacak, özgür olacağım.

Sorun bakalım onlara, sorun; anlamayı denemişler mi beni yoksa gördüklerine mi itimat etmişler? Kaldı ki gördüklerine itibar etseler yine doğru olurdu, bunların yaptığı, etraftaki genel ve tamamen fantazi bir genel yargıdan beslenmek ve tekrar onu beslemek. Belki de Alptuğ Dağ'ın, o edebiyatla falan hava attığı iddia edilen Alptuğ Dağ'ın, üzerine birkaç güzel söz yazdığı o duvarı neredeyse hepinizden daha çok benimsemesine imkan tanıyacak kadar kör, umursamaz, vicdansız yahut yersiz bir kin dolu ya da adına her ne derseniz artık... Öyle olmasaydınız o öyle olmazdı. Ha oldu mu? Oldu ve çok da güzel oldu, bin kere de böyle olsun. Çünkü Alptuğ Dağ, sesi olan bu ufak blogdan alenen duyurur ki sevmek ve sevilmek için çareler aramaktan başka bir şey yapmadı, olayı buydu, büyültürken büyüyen de, küçültürken küçülen de yalnız sizdiniz.

Gideceğim, eğer o bahsettiğim insan da benimle bu yolculuğa katılırsa amenna; zaten gitmek dediğimin fiziki olan kısmında ona ihtiyacım yok, yanımda olduğunu hissetmem kafi kere kafidir; kendisi bilmez zira, belki bunu okuyordur ve ondan bahsedip bahsetmediğimi bilememiştir hatta... Dedim ya bilemez, beni nelerin nelerin karşısında ne denli ufacık şeylerle dahi ne kadar mutlu edebildiğini, ne kadar hayata bağladığını, esrarengiz şekilde bunu neredeyse hep tam da ben bu gitmek türküsünü tekrar tekrar dev bir sinir ve hüzün eşliğinde içimden içimden söylerken yaptığını ve o bunu yaptıktan sonra içimden birden "Buna değer be!" diyerek mutlu bir şekilde yaşamaya devam ettiğimi bilse boynuma sarılırdı gibi geliyor. Ne soluşlarımda onunla açtığımı bilse ah ne sevinirdi... Lakin bilemez, bilmemeli, bilirse gider gibi geliyür çünkü, zaten katlanılmaz olan da bu fakat en katlanılmazı değil; en katlanılmazı, benim sonrasında her şeyi toparlayacağıma inandığım o yedi ayın sonunda belki bir daha asla rastlaşmayacak olduğumuz bir ayrılık olacağı.
O kadar çok, o kadar içten ve samimi isterdim ki bütün bir hayatım boyunca herhangi bir sıfatla herhangi bir şekilde yanımda kalmasını; çünkü bu güne kadar ne dostlarımın ne kimsenin yapamadığı pek çok şeyi, muhtemelen de farkında dahi olmaksızın yapıyor... Biri tarafından hissedilmek, hem de ağzım açmadan, mimiklerim en ufak oynamadan, öyle ki bunca yazı yazan ben ona kendimi ifade etme ihtiyacı bile hissetmiyorum, sussam benimle susacağını bile biliyorum; işte hem bunların hem de anlaşılmanın hoşluğuyla hayatta kalıyorum, keşke bu denli maarif kişinin kendi olduğunu bilse ve gitmese, yahut böyle yazdığım için yine aynı hatalı düşünceyi geliştirmese, yani onu yaramı kapattığı için sevdiğimi; sevdaya bahane getirmek biraz alçaklıktır ama illa bir bahane getirmem lazım olsaydı, tam anlamıyla onda kendimi gördüğüm için derdim, kendim derken herkesin gördüğünden biraz farklı o ben, yalnız içime dokunmak isteyenin rahatlıkla bulacağı ve vesaire. Özetle: Galiba onun gibi ne arkadaş, ne eş, ne bir şey bir daha asla denk gelmeyecek...

Yalnızca yedi ay sonra hayatımı ben belirleyeceğim, giren çıkan en ufak insanı ve vesaireyi, mecburi ilişkilerimi bitireceğim...

Gidelim hadi, o da gelsin, sevginin, saygının, masumiyetin, inceliklerin, birbirini düşünmenin, halden anlamanın, suçlama çabasına düşmemenin, hoşgörünün kıyısına gidelim, yedi ay sonra her şeyi tek başıma dahi düzeltebilirim Allah'ın izniyle, yeter ki beni anlamak, bana katılmak isteyin...


0 Yorum:

Yorum Gönder