Kimin Kurası

İnsanın girebildiği en acı-tatlı durumlardan biri de şüphesiz şudur, böyle kendini de karşındakini de avucunun içi gibi bilirsin ama yine de davranırsın, güzel de bir andır bu bakma; karşındaki gitme derse gitmeyecek olduğunu, ya da sen onu sinirlendirmeye çalıştığında onun seni hiç de gerçek olmayan bir şekilde gitmekle tehdit edeceğini ama bunu bilmene rağmen gerçekten gitmesi gibi minnacık bir ihtimal de var olduğu için durursun tatlı tatlı, "Her ihtimale karşı." lafı da işte tam buradan yükseliyor. Kendine uymamayı deneyebilirsin, beklenmedik olanı yapıp biraz şaşırtmayı, belki biraz da kolay lokma olmadığını ifade etmeyi isteyebilirsin; fakat inan bana bu çok kısa sürecektir, hani bir laf daha vardır, derler ya "Can çıkar huy çıkmaz." o hesap işte. Aynen bundan yola çıkarak yine bilirsin karşındakinin seni istese ne kadar üzebileceğini, sen de istesen onu belki onun yapabileceğinden kat kat fazla üzebilirsin lakin takıldığımız nokta da bu işte, biliyorsun ki asla istemeyeceksin, bunu bilmek sana isteme ihtimalini hatırlatıyor ve bunu istemeni gerekecek bir durumu kafanda canlandırdığındaysa istemsiz acı çekiyor ve istemediğini adeta kendi yüz hatlarına bağırarak belirtiyorsun; yazık ki bunu o da biliyor işte, "Bütün sırrı bozdun ya." esprisi de buradan geliyor, işin tadı kaçıyor ve hayat dediğin bir nevi kovalamaca oluyor, o senin asla bunu istemeyeceğin bilgisi ile seni kullanır mı kullanmaz mı, en çok da karşındakinin seni üzmeyi isteyip istemeyeceğini bilemeyecek olmandır bunun suçlusu. Kabul, şimdi diyebilirsin istemez diye, haklısındır da muhtemelen; ama yine derler ya "Dünyanın binbir türlü hali var.", anlayacağın o ki herkes bir şey demiş arkadaş, ağzı olan konuşmuş da, sen ne diyorsun bu işe? 

Halbuki iki taraf da birbirini gıcık etmeyi, öç almayı, tanımlamayı ve gard almayı kesse mesela, sevse ve söylese... Çünkü hep dalgalı olmamalı herhangi bir su veya durum, bu kadar çok zıtlık gerçekten barınmamalı art arda, hem öldürürken hem güldürmemeli bir kadın çünkü bu çok yorucu. Neyse...



Bir de şeyi düşün mesela, karşındaki kişinin hep bir parça gizemli olduğunu, hatta sık sık bir bunalım tavrı sergileyip sana kendisinin tekin olmadığı hakkında nutuklar çektiğini. "Yirmibirinci yüzyıldayız, bunu belki herkes yapıyor." diyebilirsin, eyvallah; ancak her zamanki gibi üstü örtülen, daha doğrusu belki de aklı yitirmemek adına örtülmek zorunda kalınan bir nokta var, öyle olması gerekmediği, herkesin yaptığı gibi değilse ya, başka türlüyse? Varsayalım karşındaki haklı, o zaman da örneğin benim bunu yerle bir edecek bir argümanım mevcut, ne mi? Öyle değilse sıkıntı yok, öyleyse de daha önceden üzülmemiş, hayatı yeni yeni yaşamaya başlamış adamlar değiliz biz -bu yazıyı bıkmadan okuyorsan sen de değilsin belli ki- çok şükür. Demem o ki daha da fazla batamayız, üzülemeyiz zaten, önceki üzülmelerden çok çok daha zor olur taş çatlasın, ama yaşamaya devam eder gideriz işte. Hal böyleyken tek elden gelen, öyle olmamasını umaraktan bu defa da mutlu günlerin tadını çıkartmak; ben biraz sadist olduğumdan mütevellit biraz yüzüm güldüğünde "Bu hoşluk son bulacak biliyorsun değil mi?" diye geçirmeden duramıyorum ama siz genç adamsınız, yapmayın böyle; ha öyle mi oldu, olsun abi, hatta yapanın da canı sağolsun bırak, bir değil beş değil ne de olsa...
Şimdi de gelin biraz ağlanacak halimize gülelim derim ben, bizi ne hale soktular ki sırf hayallerimizden her ihtimale karşı anında gerçek hayata yumuşak bir iniş yapabilmek adına beyin denen posayı sıkıp duruyoruz içten içe. Herkesler "Çok da takmamak lazım." benzeri şeyler der durur tabi ama biz orasını çoktan geçtik, biz köprüyü bile geçtik aslında ama hala son çıkış arıyoruz, bizi öyle çok da üzmemek lazım ama anlayana işte...
Yaşadığımız gün işte, bulunduğumuz an, attığımız mesaj, attığımız mesaja gelen görüldü, dün canımızın içiyken bugün çevrimiçi olan o zalim insanlar, bizimse durmayıp ikinci mesajı atışımız, lakin telefonun kapalı oluşu. Belki çok takmamak değil de çok kurcalamamak lazımdır, şöyle bir dönüp bakıyorsun basit insanlarız, istisnalar da var tabi ama çoğumuzun en büyük hayali yuva kurmaktan öte değil, öyle bile olsa aramızda "Dünyaya hükmedicem, vurucam kırbacı!" şeklinde hayalleri olan yok, aman olmasın da zaten, hiç uğraşamayız... Sözün özü hayatımız bu kadar basit ve özken, hatta insanın doyumsuzluğuna göre elbette ki kısa iken, ölüm diye bir şey varken ve her an çok yakındayken mesela; sevmek lazım, sonunu düşünmemek, zaten devrilmek bile devrik de olsa var olmaktır diye düşünerek sevmek belki, geçmişin yanılgılarını şimdiye mal edip kendine zarar geleceği kaygısıyla ileri geri her kötülüğü karşıdakine yakıştırmaktansa akıldan geçirmeyip, öyleyse de öyle olduğu vakit boyun eğip devam edebilmek. Çok kızıyorum bazılarına, intikamcı tipler diyorum hatta onlara, boyun eğmeyi kötü bir şey sananlara; halbuki basit işte kardeşim, olanı seveceksin, gidecekse, kandırdıysa vesaireyse de yekten yol vereceksin; zaten ne sen ona cezasını verebilirsin hak ettiği gibi, ne o sen ona ceza verdiğin için uslanır; ha günün birinde ayakları sürüyerek gelir kapına, işte biz buna vicdan azabı deriz, tamamlayıcıdır.

Güzel anları yaşayalım gitsin işte, osu busu bilmem nesi, taktiği pratiği, yanlış anlaması hiç anlamaması derken tüketmeye değmez. İnsanlar ölüyor, hayata gem vuran şüphe avucunu yalamalı, temkin dediğin lafta kalmalı belki. Çocuksudur bazısı, bazısı anaçtır, bazısının yarası en görünür yerindedir, bazısı biraz gömmeye çabalar, bazısı dediği gibidir, bazısı dediği gibi olmak ister, bazısıysa bahsedildiği gibidir ve öyle de olmak ister ama öyle olduğunu ne hikmetse reddeder, bazısı kendi kendine kendi kendini lanetlemiştir; ama hiçbiri güzel anları tüketmeye asla değmez işte, üzmeye üzülmeye, falana filana, öyle ki bu bağlamda göstere göstere en fedakar davrananlar da, sanıldığının aksine acı çekmeyeceklerdir böyle davrandıkları için. İyi olmanın, saflığını korumanın her zaman bir bedeli olması gerekmez yani, aslında bu kadar da güzeldir dünya, gerisini sen hesap et...

Yalnızlık hissinin tetiklediği şeylerde bu hafta bu vardı, gerisi kim bilir kimin kurası, haydi selametle.


0 Yorum:

Yorum Gönder