Gemilerden arta kalan yüzen külleri şimdi,
Hepten karardı şükür, ruhumun incileri
İsteseniz bile kurtuluş kalmadı ki
Kaybettiniz güzel zamanlarımı bile isteye
Isınmaz artık bu kuru duvar size,
Kendinizi ne hale getirdiniz ama en kötüsü ben
Yan odaya geçip unutursunuz cesetliğimi ne var
Yüzünüze düşmeyen merhameti aynalarda arayan
Gaybın izine karıştım, aranmamanın acısıyım
Tüm halı altlarında, en dip köşelerdeyim ki
Geri dönülemem artık bence dahi,
Alın işte, Alptuğ bitti.
*Bu yazı edebi değildir, iç dökmecedir daha ziyade.
Hayatımın iplerini askısında bıraktım artık, sahi gelmiyor hiçbir yakınlık; biliyorum en yakınından en uzağına çoğu kişi yalnız işi düştüğünde soruyor beni, hiçkimsesi kalmadığında veya, son çareden dahası değilim biliyorum. Benim de bir hayatım var ama işte, bu benim yaşadığımın adı da -öyle veya böyle- hayat.
Ben hayatımı benim gibi insanlardan oluşturmak istiyorum artık, benim kadar çabuk incinebilen, benim kadar çabuk ısınabilen, bağlanabilen, benim gibi merhamet düşkünü olabilen, kısacası benim kadar hassas insanlardan. Çevremde insanlar var ama ihtiyacım olan onlar değil, onlar bana bir şey katamazlar çünkü biliyorum hiçbiri ruhen benimle değiller, yalnızca birkaç ortak noktamız olabilir hepsi bu. Bende kötü anıları olan biri kankam olmayı teklif ediyor bir süredir mesela, derdimi dahi dinlemekten imtina etti oysa geçen; ben de açıkça sordum ona, "E peki ne işe yararsın sen?"
Benim gibi incinemeyen beni incitir er geç, benim gibi sadık olmayan er geç gider -tıpkı bu kişinin bir zamanlar için rahatça "aklıma esti gittim" diyebilmesi gibi- ve ben Alptuğ Dağ, benim artık kimse tarafından incinme lüksüm bile kalmadı sayın okuyucu.
Acımı ve acını bölüşmeyeceksen, zihninin bir gramını benim için, benim mutluluğum için üstelik de çıkarsızcasına yoramayacaksan, yalnızca kuru sohbetimden bile mutlu olup gözlerime baktığında güzel en ufak bir şey dahi göremiyorsan... Ne işe yararsın ki? Neden hayatımdasın ki? Neyimsin?
Bunca sene hayatımda onca insanlar oldu, yanımda olmuş olsalar bile aramızda örülü bu gizli duvar, hareket ettikçe daha da batan bıçaktan fazlası kılmıyormuş onları, ne acı ki yeterince kan kaybetmeden anlayamadım mesafeleri.
Çok kişiyle birlikte mutlu olabileceğimizi düşünmüşümdür ama hepsine şöyle bir baktım da... Mutlu falan edemezdik birbirimizi; onlar benim çocuk yanımı okşayıp anaçca saramazdı, ben de onların gamsız mutluluklarında ayaklarına dolanırdım... Acının başı, ihtiyaçlarınla örtüşmediğini görmekmiş meğer hiçbir yanında olanın. Şimdi söyle işte okuyucu, sen mi yalnızsın ben mi?
Çok mu şey bekliyorum bilmiyorum okuyucu,
Ama bunları tek kelimeye indirgemek de öyle kolay ki.
İyi bir cevabı hak eden güzel sorularım vardı,
Kurudum arasında,ölüm-doğum iki yaprağın;
Bir vaatken yaşamak, zor geldi tek başıma
Ben ki munis, sokulgandım esasen
Erimeden evvel, varlığımın gölgesinde.
Kimsenin bir şeyi değil, adım gibi eminim
Eskiyen yaprak gibi kabullenmiş kopmayı
Yavaş düşmeye gayret eden biriydim
Kimse olmamasından cesaret alıp arkamda
Rüzgarlar itti beni, bin kere malum olana
Saatim hiç oldu, dünlerden ibaret günlerim
Kimseyi kendimden hissedemedim
Huşu içinde bekledim aşınmasını duvarların
Kalmadı nefesim, vurmadı gün ışığı
Anlamadınız...
Zaten o adam değildim ki ben; o yalnız kalmamış, etrafında insanlar, gülücükler saçan, musmutlu herif; o ben değildim, hiç olmadım. Şimdi düşünüyorum, hayali dahi oturmuyor üstüme, canlanmıyor kafamda; koca bir boşluktan halliceyim hepsi bu. O, bu, şu da değil bunun müsebbibi, herkes, herkesin payı var korktuklarında. Onlar genç, çocuk ruhlu, bir şeyleri boş verip mutlu olmak istiyorlar, sevmeye bağlanmaya gerek duymuyorlar, önemli görmüyorlar -ki en azından başı gayet normal de bunun- ama ben öyle olamıyorum, her gün cenazeler kalbimde.
Bir yandan sarıp sarmalasın istiyorum beni insanlar, her şeyi unutup mutlu olmak falan işte, bildiğiniz şeyler... Ama bir yandan da infilak edesim var sıçramadan hiç kimseye, bozmadan hiçbir anıyı, güzelliği, buruk bir mavinin altında solup gidesim var; kimse duymuyor, duyan aldırış etmiyor zaten Nilgün Marmara'nın dediği gibi, acı haklılığı üstümde şimdi kuşlara gidenlerin.
Saramaz beni insanlar biliyorum, hepsi bir araya gelse yine saramaz; halbuki ben sadece sarmayı istesinler istemiştim... Hem hadi sardılar diyeyim, tek bir kişi eksik olsa onca çaba yine boşa... Boşa akıyorum, durmak istercesine. İnsanları hep sevdim, sadece bu.
Düğümleyip atmışlar ruhumu uçurumdan
En ala ölüm geliyor elimden,
Ağlar gider yapraklar, unutur herkes
En başta kalbimi kundaklayanlar
Yok eşim dostum, yok ardımdan bakanım
Gözleyen yoktu yolum, karanlığa karıştım
Bir şeyi değilim kimsenin, başta kendim
Bir zamanlar, ah o bir zamanlar...
Var mıyım ki sanmıyorum
Birkaç damla kandır ederim
Sabah edemem ki geceleri
Böyle yalnız, böyle bir başına.