Zoraki bir aradalıkların oluşturamadığı
Modern düzlemin yüz karası Mutlulukarından
Kaçın kurası olursan ol yalnızca tek mevsim
Saklanmana yetecek bir takım parmak
Uçlarından uçuşur zamanın medeniyet
Asılı durduğun sadakate bir bak
Kan değil bok kokar ihanet
Desem şimdi aynı oranda sabret
Tükürürsün köprücük kemiğime
Unutulmayı sen hesap et
Edinemediğin o bir türlü sevgiden
Bir bakıma bedelen beklemelerin sadakat
Suyun kaldırma kuvveti kedere yetmese gerek
Derindesin kardeşim, boğuluyorsun affet
Adalet su yüzünde huzur toprak altına
Kibritliğine soyunduğun şu dostluk
Denen yokvari marifetin
Gölgesinde ne demeye
Umarsın karşılığından sadakat,
Hele sevgi şu logar kapağı hayatta
Doğurduğunda nefes ki
Özengeç bir ihmal gibi
Düşer yapraklarından
Son bir giyotin.
Perdelerimin arkasından delicesine az mı çabaladım dersiniz nefese uzanmaya; hep akşam oldu, hep karanlıkta kaldım ve kimse yoktu. Ben istemedim mi sanıyorsunuz? Sonsuza dek bir derine gömüp unutmayı pençelerimi. Hep söylüyorum ve anlaşılan susmayacağım bu gidişle ama ben de bu hale kendi kendime gelmedim be cancağızım... Şimdi siz yanılıyorsunuz tabii, hoşnutum gibi geliyor; hem insanlardan kaçıp hem de insan arıyormuşum gibi falan geliyor, halbuki size müstesna bir örnek vereyim; en saldırgan köpek bunun için eğitilmiş köpektir.
Çok sevdim ben insanları, hep sevdim, yer yer gösterdim yer yer belli etmedim ama vallahi billahi tillahi pek sevdim! Galiba bir yerden sonra evliya dahi olsan yetmezmiş tek taraflı sevgi, dostluk vesaire; gün be gün aşındım, her gidenin ardından kendi selamı anımsadım; zira ne yaptımsa, yemin olsun zerre gözetmeden kendimi, yalnız onlar içindi...
Kaç gece düşündüm, kaç gece ağladım, kaç gündüze zar zor çıktım, kaç ay sanki her şey yolundaymış gibi yaptım bir Allah bilir. Resmini her görüşümde duygulanışım yüzünden numarasını silip silip, tek kelime etmese de kıyamayıp geri eklediğimi bilmez de beni tribe girdi sanır eski "can dostum". Kimse nedenini sorgulamaz da agresifliğime takılır, yahut kimse durup sarılmaz da hep bir ağızdan şikayet ederler durgun halimden, asık suratımdan...
Ne diyeyim ben size be, kendim adına ne söyleyeyim de, bir defalığına başkalarına sonsuz sunduğunuz o sevgilerden, dostluklardan, değerlerden nemalanayım... Yok ben kızgınmışım, hırçınmışım, yıkıp döküyormuşum, insanları kırıyormuşum da ondanmış, YALAN! Bolca kırgınım ben olsa olsa! Kaldı ki böyle düşünme yetkisini kendinde görenlerin bir kere dahi benim için, beni gözeterek bana gelmemiş olmaları ayrı ironik.
Çocuk mu kandırıyorsunuz terbiyesizler, merhamet yoksunları, insaniyetten nasibini almamışlar!Ben bilmiyor muyum sanki kim ameliyat dönemi yanımdaydı, kim en güvendiğim insanların hiçbirinin telefonumu açmadığı gün benimle konuştu; kim ben sorduğum için değil, karşılık olarak için değil de kendiliğinden beni merak etti. HEPSİNİ BİLİYORUM -BURADAN SONRASI ÖNEMLİ!- ne yazık ki her kötü anı ve sonrasını...
M**ay gittiğinde Eda'nın binbir yoğunluk arasında benim için kısa süre de olsa kafeye gelişini ve söylediği "Eğer o gerçek dostun olsaydı, sen ona bir sorununu anlattığında sana söylediklerini hatırlardın." sözünü de; Beyza'nın o aptal ağlayan sesime rağmen sabırla benimle uzun uzun konuştuğu günü de; Emir'in sırf benim derdimi dinlemek için en iyi arkadaşlarını ekip benimle Dicle Kebap'a geldiği günü de, İlyas'ın ben koltuk değnekleri ile iken gerçekleştirdiği moral ziyaretini de dün gibi hatırlıyorum ve ANT İÇERİM BUNLARIN HİÇ BİRİNİ KARŞILIKSIZ BIRAKMAYACAĞIM!
İşte tam olarak buydu bir zamanlar, nasıl da özledim o geçmişi, kendimi, eski hiçbir şeyden habersiz ve kendini dostlarıyla güvende, sırtı yere gelmez zanneden hallerimi... Anlamıyor insan, iinsanın nasıl değiştiğini de nedenini de; dost dediğin tanıdık halini alıp tanıdık da günden güne başkalaştıkça düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi artık, benden geriye ne kaldı diye... Koca bir hiçin karşılığını edindiğim fikrine alışmak elbet güç, haşa sitemim Allah'a değil lakin hiçbir şey de asla kolay olmadı ki; zaman zaman kolayı aradım ama hep de korktum açıkçası kolaydan, ne zaman ki bir şey çabucak olsa yahut olmaya çokça yaklaşsa asla olmadı, yahut oldu ama beraberinde ne hüzünleri de getirdi.
Neticede suçladığınız tüm bu özelliklere sahip bir alptuğ hayat buldu; agresif, güvensiz, umutsuz, küfürbaz ve vesaire. Çok kolay olduy üstelik, tek celsede hayatımdan dünden razı göçenler sayesinde. Bu yazyılar durduk yere kazınmadı, düştü ama damdan değil göz pınarımdan...
Yanisi olurdum, cıvıl cıvıl olurdum, bende o potansiyel, o kafa hep vardı; bilinenin aksine hep bir yanım delicesine ve bugün çocukça olduğu söylenen herkesinkinden daha çocuktu. Yalnızca bir şans kafiydi arkadaş, bir parça hakiki değer, Aile harici gerçekten sıkı birkaç bağ yeter artardı. Çok farklı olabilirdik ulan insanlık senle ben; bakma şimdi de oluruz ama... Yenisi bol olsa da göz gideni sorar illa, "Kabahatin çoğu senin canım kardeşim."
İster beğenin, ister beğenmeyin, ister bilmem ne... Yine de bu yazı dünyanın en gerçek yazısı olacak, ben daha gerçeğini yazana kadar tabii.
Bu adam var ya bu adam; bu dışarıdan gördüğünüz paspal, nispeten konuşkan, tuhaf tuhaf hareketleri olan, zıpır sayılabilecek; bazen de put gibi bir yere gözünü dikip uzunca kalabilen, çoğu zaman neye güldüğünü anlamadığınız... O iş öyle değil işte. Değil siz burayı okuyanlar, biraz olsun hayatında bulunanlar bile hakkında çoğu şeyi bildiği yanılgısına düşüyor rahatça; onlar da haklı, adam anlatmayı seviyor zira, oysa ne kadar haklı olurlarsa olsunlar bilmedikleri, sizin bile bilmediğiniz şeyler var, can sıkıcı, belki can alıcı; akıl eden nasıl çıksın tabii, bu adam bizi koruyor, bu bunun acitasyonsuz hali diye...
Ulan bu adam herkesin gözünün içine baktı hep be, ağzından çıkacak lafa göre konuşlandı; hiçbiriniz de bilmediniz, anlamadınız, cesaret edemediniz. Bu adam o kadar it gibi yalnız kaldı ki abuk subuk uygulamalar indirip yabancı ülkelerden insanlarla diyalog kurmaya başladı, ingilizcesi gelişti; siz bu adamı o kadar yalnız bıraktınız ki bu adam, küçük kuzeni gördüğü çocuklarla oyun oynayıp onlara her "arkadaşım" diye hitap ettiğinde gözleri sulanan bir adam. Bunda ailesi hariç hepinizin payı dağlar kadar var, istisnasız hepinizin, en basitinden yeni insanları ona tercih eden hepinizin mesela. N'aptı lan size bu adam bu kadar, çok samimi ve ciddi soruyorum ne yaptı? Bilsin ki cezasını çeksin! Bana bir tane şey söyleyin yaptığı da sizin kötülüğünüze olsun, bana bu adamın kötü olduğunu kanıtlayacak bir şey söyleyin yoksa ben burada yavaş yavaş, harf harf delireceğim.
Hiç öyle gözlerinizi belertmeyin, siz bu hale getirdiniz bu adamı, siz alıştırdınız onu bu kadar rahat küfretmeye. herkes köşesine çekildiğinde, herkes kendi has dostunun yanına sığınabildiğinde, çıkan en ufak tartışmada karşısındaki arkadaşlarıyla birlikte ona saldırırken o her tek kaldığında bunu siz becerdiniz. Ve -burası önemli- bu onun susmuş hali, her gün balyozla bir yerleri yıkmak, değdi mi ulan diye milletin suratına tükürerek ve boyun damarları şişmiş, suratı kızarmış bir şekilde bağırmak gibi hayaller kurdu, hadi balyoz neyse de diğerini kesin yapardı bu adam ama durdu işte, çünkü onu hakikaten yordunuz, öyle sandığınız gibi edebi yorgunluklar değil, canını çıkardınız. O ne yaptı, gidin bakın bakalım okulda çok zorunlu olduğu anlar dışında kulağında kulaklıksız geziyor mu, gidin sırasına bakın Ali Lidar yahut bir sinema kitabı duruyor mu diye. Bunlardan ibaret bıraktığınız bu adamı ne diye suçlarsınız siz?
Ne yazığınız, ne günahınız, ne ayıbınız, ne hatır duygunuz, ne minnetiniz... Hiçbirinizin hiçbir şeyi yok biliyor musunuz? Bir dizi sessizliksiniz ama o konuda bile onun kadar edemiyorsunuz; düşünün, adam öylesine sessiz ki gidiyor birinin yanına oturuyor, kişi en az on dakika sonra fark edip "Aa sen ne ara geldin buraya?" diye saçmalıyor. Hayalet ettiğiniz bu adam, ne melankolikliğini ne bilmem nesini bırakmadığınız bu adam bu kadar işte; kurun anca siz arkasından, deliymiş de ondan her gün merdivende oturup şarkı söylüyormuş, haklısınız bu herif deli, hem de delinin dik alası çok doğru, lakin bunu siz yaptınız.
Onun karamsar falan da olduğu yok tamam mı, egoist falan da değil,
hele hele insanları tanımaya çalışmayıp uzaktan uzağa nefret duyan fakat bir yandan da delicesine sevilmeyi arzulayan biri ASLA DEĞİL. Bazılarınız çok yanlış anlamış bu konuyu, tam aksi aslında, o kadar aksi ki; sadece dayanılmaz bir korku ve güvensizlik var, bilmem kaç senelik arkadaşlıkların ne hale geldiğini siz de yaşasanız, siz de daha burada anlatmadığım pek çok şeyi yaşasanız öyle olma ihtiyacını boynunuzda taşırsınız bundan şüpheniz olmasın. Bu adam bugün herkese kötü diyebilir, bu adam bugün bütün kadınların kötü olduğunu iddia edebilir, bu adam her türlü yargıda bulunma hakkına da son derece sahiptir; biriniz bu adamı aksi yönde bir yargıya ikna etmeye çalıştı mı? Çalışmadıysa hayıflanmayın boşuna, bu sizin eseriniz. Polyanna olmaya kendini zorladığı günlerde bile en olmayacak türlü ihanetin, satışın alayına denk düşmüş bu adama dünya, Ray-ban'dan bakıyormuşçasına kara artık.
Bu adam en çok da şeye yanıyor şeye, içindekinin, dışına öfke ve şiddet olarak çıkması muhtemel olan o şeyin aslında safi kırgınlıktan ibaret olduğunu bilememenize. Bir yandan da işine geliyor, zira es kaza sarılıverseniz o adam oracıkta dökülecek; kimsenin de onu bu derece güçsüzken görmesini istemiyor, bilmelerini istediği halde, çünkü bu dünyada yarayı saran beşse kanatan elliye denk düşüyor. Bu adamın kendinde kabahat aradığının onda biri kadar ne onu düşündünüz ne de aynaya baktınız yazıklar olsun .Derken bu yazı burada bitiyor, devamı var da boşverin, içim üşüyor...
Ayıp ettiler bana be, yüzümde yazığın- günahın bini bir para. Ama inanın çok çalıştım, çok direndim böyle olmamsı için; ben bunu kendi kendime, öyle durup dururken olmadım, hobi olsun diye başlamadım mesela küfre, bilakis kendimden nefret ede ede. Biliyorum ben bağırırken bana dönmemiş tüm yüzler, artık birer namlu halinde bana doğrulacak ama ne yapalım; biraz sinema okusalar, psikoloji bilseler anlarlardı davranışın hiçbir zaman yalnızca davranış olmadığını ama işte. Bu boku kaldıracak hücre yok bende, o eski Düş Sokağı Sakinleri şarkıları da memnun etmiyor artık anlasanıza. Neslimi öldüresim var büsbütün ve bana aksi karar alma şansı tanımıyor iç dış bütün mihraklar.
Dargın ruhum sadece kendinden ibaret değil artık, olağan ve istisnasız bir öfkeyle beraber geliyor. İlanımdır artık, çoktandır, baya baya uzun zamandır süregelen düzeni meşru kılmak adına bir defa daha inliyorum buradan: Ailem ve bir iki dostum dışında kimsenin hiçbir şeyi değilim. Bu daha çok bilinip de susulan, söylenmesi -karşı taraf için- yüz kızartıcı bir gerçek gibi, neticede kimse suç alınmak istemez. Kimsenin bir şeyi olmaya da niyetim kalmadı zaten eskisi gibi, insani olan çoğu şeyden ufak ufak iğrenmeye başladığımı da gözardı etmemek en doğrusu belki.
Öyle hatırmış, gönülmüş, yok sevgiymiş, aşkmış da merhametmiş, dostlukmuş falan... Siz kendi aranızda pay edin onları, istemez, böyle gelmiş böyle de gitsin, benden bunların hepsine şöyle afillisinden, uzunca bir mola.
Bir kızımı bekliyorum, doğacak ve muhtemelen babasına çekmeyip güzeller güzeli olacak kızımı, hem de annesinin varlığına, daha doğrusu o denli iyi birinin varlığı ihtimaline minimum itimadım kalmamışken, dev bir tezatlık iklimiyle.
Burayı da bırakırım muhtemelen, anlaşılmadıktan, karşılık bulmadıktan, ya da eskisi gibi birilerine tercüman olduğumu hissetmedikten sonra afedersiniz ama yazmak da itin götüne gire... Şimdi on iki polyanna tarafından dünyanın en konforlu beşiğinde sonsuz ve sorunsuz bir sallantıya tabii tutulsam dahi uyuyamam biliyorum, yanisi şartlar eskiye dönse dahi eskiye gelemeyeceğim o yerdeyim, hoşgeldin dönülmez akşamın ufku... Şimdi bu çamur bezeli suya bakıp utanmadıkça ve iç çekmedikçe yerin üstündekiler, yalnızca ve yalnızca baki kızgınlığım hüküm sürecek.
Kızgınım, çok kızgınım, yürüyen uçaktan ziyade üreyen dehşet denli kızgınım; altında yatan sorgusuz kırgınlığı kendim dahi boşverdim umursanmayınca, salt ve somut kızgınım; kendimi tanımayacak minimalde kızgınım, kızım şuan hayatta olsa karşısına çıkamayacak hatta aynaya bile bakamayacak kudrette kızgınım da... Kimse bilmez, kimse bilmez...
Yemin ederim babanın bir suçu yok kızım,
Baban bire bir yalnızca yazdığı gibi bir adam
Babanı affet, başkasına inanma.