Fireli Yazı

Kabullenemediğiniz bir gerçek söyleyeyim ister misiniz: Yapıcı olmak "eşit değildir" yıkıcı olmamak. 

Hem ne olmuş gemileri yaktımsa? Zaten batmak üzereydiler. Ben yalnızca denizin dibinde birer çöp olmaktan kurtardım onları ve daha çok da denizi. Bir süreci erkene almanın, aradaki ekseriyetle can yakıcı intro mahiyetindeki süreçleri atlamanın insanları robot görmekle alakası nedir?

Sadece çok yorulmuş olamaz mıyım? Bıkmıșımdır belki? Kartlarımı eleyerek kendimi son bir çareye mecbur kılmak istiyorumdur belki de. Bu şey gibi, sevdiğini itiraf etmek için uzun bir mesaj yazıp, gözlerini kapatıp gönder tuşuna basmak ve telefonu elinden fırlatmak tıpkı... nokta atışı ve riskin dik âlâsı belki ama dile indirger kıvrandıran ihtimal telașlarını.

Suçum ne peki? Birbirini iteduran iki kutuptan biri olarak kendimi diğeriyle birlikte bir mengeneye sıkıştırmamak mı? Sanmam, benim tek yaptığım bildiğiniz kangren prosedürü, hepsi bu. Biriyle bağınızın kopmaması için direnmek keşke sizi iyi bir insan yapmaya yetse ve size bunu yaparken de çok şeyinizi alıp götürmeye kalkışmasa. 

Yalnızca ait hissetmeyi özlüyorum esasen, nitekim bazıları aidiyet sanki özgürlüğün zıddıymıșçasına bir tavır alıyor buna da hastayım. Bir kuş kafeste mutluysa, kapısı açıkken bile çıkmaya yeltenmiyorsa ne zararı olur kafesin? Kafes bile değildir ki o.

Ne yani? Bir ben miyim her aynaya baktığında "Yine mı ben!" diye isyan eden, kendinden başkası olamamanın kırık hüznünü hanginiz nefes aldı? 

Buna karşın yadırgamaktan da caydım insanlara uzaklığımı, bunu kişiliğimin bir parçası kabul etmeyip uyum sağlamak kisvesi altında her kendime tavır alışım beni yanlış ilișkilerin üreme organına yönlendirdi.

Bana da çaba harcanabilirdi oysa, ben de birilerinin şu ya da bu şekilde ihtimali, hedefi, en azından motivasyonu olabilirdim pek tabii. E olayım öyleyse? Ben olayım bu defa evet? Uymaz mı? Elinizi altına koyacağınız o üzerinde alptuğ yazılı taş bana olan sevginizden ağır mı bastı? Ben de öyle düşünmüştüm.

Çoğulla irtibatımın sallantılılığı benim nitelik düşkünü olmamla ilintiliydi, taviz verdiğimde değişen tek şeyse uğruna mücadele ettiğim insanların beni hak etmeyenler olması oldu, o zaman bile kalabalık hissetmedim yani. Beklentim fazla falan değil, sadece olması gereken şey yaşadığım zaman ve mekanda belirgin bir karşılık bulamıyor. Yorucu olan bu işte. Fire verdim.

Güzel sanatlarda tasarımın birinci kuralı belki de duruluktur, gün gelir kadraj kavramını, yani eserin uzayını bile atman gerekir ki değsin, beni anlıyor musun?

0 Yorum:

Yorum Gönder