Kısa Ekim Yazısı

Geceye karışıyor yine canım, döndüğümde bulamayacaksam ne diye var dönmek? Damlalarımdan kolyeler yapsam seri üretim sanar gören, ne de yakışır oysa kalbinden dikișli insanlara bir bilseniz.
Hudutlarımı zorluyor șu kör akıntı bu, bir çocuğu uyandırmama titizliğinde sessizce boğuluyorum. Kesikler artıyor yavaştan, hissediyorum; bana asıl endişe verense kabuk tutması yavaşlıyor giderek, ben de yavaşlıyorum, utanmasam duracağım bozuk bir saat gibi.
Ateşe batırıp çıkarsanız da, iyice dövseniz anca beni; çabuk soğuyor çünkü bedenim, bir ölününki gibi.

Ben bana kadar bile olmadım hiç belki de, son gördüğümde ıslaktı zaten, şimdi bakıyorum buz tutmuş. Kuş gibi çırpındım da içimde, duman olup eridim dışıma, üstümü örttü kader ama razı değildim, rüzgarın etkisiyle dört yana dağılan kuru yapraklar gibi sessiz sedasız yok olmayı beklerken bu kadar da sancılı olacağı gelir miydi aklıma? Gelse bile durmazdım ki, şimdi biri üstüme ateş açsa tek tedbirim vurulmadan nefes almak. 

0 Yorum:

Yorum Gönder