Benim İçin

Merhaba arkadaşlar, bugün önemli bir hususta şahsi edinimlerimi takdirinize sunacağım, uygun bir dille yapılacak, iğneleme içermeyen her eleştiriye sonuna kadar açığım, bilginize.

Yazmayalı uzun zaman oldu, o öldü bu kaldı, kırgınlıklar giderildi, vicdan hatta akıl yeniden hesaba çekildi ve düşünceler değişime girdi, mevlam yol gösterdi.
Anladım ki sahihmiş bir müsibetin bin nasihatten evla oluşu, bize "zannettirildiği" denli imkansız değilmiş bin bir kötü histen arınmak; öfke, kin, hırs, merhametsizlik, boşvermişlik... Hakikaten de güç insanın içinde, mutluluk elindeymiş. Meğer insan tek dokunuşla karıncayı incitmeyen demeyeyim ama incitmemeye çokça özen gösteren bir hal alabiliyormuş; sabrı, yüzde yüz haklı ve karşıdaki mutlak kabahatli iken dahi durmayı, alttan almayı, intikama ihtiyaç duymamayı becerebiliyormuş.
Bunca güzelliği görebiliyormuş, iyi tek bir sözün, bir tek tebessümün, affın, dost ve sevdikleri ile geçirdiği iyi kötü tek bir anın eşsiz güzelliğini, ferahlığını -tüm bunların bir gün biteceğinin idrakında olarak üstelik- tümüyle en derinden hissedebiliyormuş... Belki de hikmet, Allah'ı anlamak buymuş.

Meğer Allah'ın bu güzel dini; aşırı uçların, vaktiyle bizi kandırmaya yeltenen hacı- hocaların resmi, müziği, sanatı ve vesaireyi yasak addetmesi, sözde cihat adına pişkince kan akıtan örgütlerin varlığı değilmiş. Bunu biz biliyorduk ve emindik belki lakin asıl bu defa hissettik... Meğer Allah'ı anlamak demek, her türlü kötülükten arınmış, iyi niyetli her türlü davranışmış, tek kalemde kendine en çok zulüm edenleri dahi yürekten bağışlayabilmek; kadını, erkeği, bitkiyi ve hayvanı çıkarsız ve de yine her türlü kötülükten uzak ve kendinden emince, doya doya sevmekmiş; bir yerde bir çöp gördüğün vakit Allah'ı hatırlayıp, ufaktan bir gülümseyip onu atmayı da geçtim, biri çöp atacağı zaman sen zahmet etme diye elinden alıp atmakmış. Boşver gibi lafların şeytandan olduğunu idrak edip ömrü Allah'ın verdiğine kanaat getirerek üşengeçlikten ve acelecilikten kaçınıp, gündelik hayatın içine küçük de olsa iyilikleri sığdırabilmek sanatıymış.

Bize Allah'ı yanlış nakletmişler, herkese öyle, hepimiz de uymuşuz; Allah ısrarla merhametinden söz eder iken (4:110 - Kim bir kötülük işler, yahut nefsine zulmeder, sonra da Allah'tan bağışlanmasını dilerse, Allah'ı bağışlayıcı ve esirgeyici bulur.) bizler O'nun yakmasına takılı kalarak korkumuzu sevgimizin ötesine geçirmişiz istemli istemsiz, kimi bize anlatılanlara inanıp ateist olmuş, çağın en büyük sorunlarından İslamofobi doğmuş, kimi ise Allah'a uymak adına Allah yolundan sapıp IŞİD'ci olmuş, halbuki hepimizi yaratan Allah'ın rızasının içinde masumları katledecek gibi nasıl düşmanlığımız bulunabilir Allah Aşkına!.. Meğer mesele ne resimmiş ne kadınmış; mesele şirke düşmemekmiş, (6:88 - İşte bu, Allah'ın doğru yoludur. Kullarından dilediğini o doğru yola iletir. Eğer onlar Allah'a ortak koşsalardı, yaptıkları bütün amelleri boşa giderdi.) mesele kötü fiillerden, çirkinlikten alabildiğine uzak durmakmış. (17:32- Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.) Kimse dönüp hatırlatmamış niyetin önemini, tövbenin ne günahları sildiğini, kalbinden geçmeyenin senin olmadığını ve vesaireyi, Allah'ın eğer kusursuz bir kavim olsaydık bizi zaten helak edeceğine dair hadisi (“Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah sizi helak eder ve yerinize, günah işleyip, peşinden tövbe eden kullar yaratırdı.” (Müslim, Tevbe, 9, 10, 11)) ve asıl müslümanlığın hata yapmamak değil hatadan dönebilmek, erken dönebilmek olduğunu, mühim olanınsa her şeyi iyiye/güzele kullanmak olduğunu.
Örneğin eğer şuan kimilerince günah sayılan TV, tiyatro, sinema gibi unsurları iyi için, güzel için, islam adına kullansaydık yasak uyduracağımız yere, bundan daha büyük, daha etkili cihat olur muydu bu devirde? (Şayet bu yasakları uyduranların dertleri cihat ise.)

"Helâl, Allah'ın kitabında helâl kıldığı, haram da Allah'ın kitabında haram kıldığıdır; hakkında bir şey söylemedikleri ise sizin için affedip serbest bıraktıklarıdır." (Tirmizî, K. el-Libâs, 6; İbn Mâce, K. el-Et'ime, 60; Buhârî, K. et-Tefsîr, 99; Müslim, K. ez-Zekât, 24.)

"Allah bazı şeyleri farz kılmıştır; bunları kaçırmayın, bazı sınırlar koymuştur, bunları da aşmayın, bazı şeyleri haram kılmıştır, bunları işlemeyin, unutmaktan değil, size olan rahmetinden dolayı bazı şeyler hakkında da bir şey buyurmamıştır; bunları da soruşturmayın." (Dârakutnî rivâyet etmiş Nevevi de hasen olduğunu bildirmiştir.)

"İbadetlerimizi yerine getiriyor muyuz; yalansız, kul hakkına girmeden, kalp kırmadan bir günümüz geçiyor mu?" diye düşünüp kendini bu doğrultuda geliştirmektir benim doğrum; ki akıl var mantık var; faiz yemedikten, haksız yere insan öldürmedikten, ya da şu an aklıma gelmeyen bin bir hayasızlık, haksızlık ve vesaireyi yapmadan, içimizde kötü bir niyet ve his barındırmadan yalnızca namahremle bir an tokalaştık diye, resim çizdik, müzik çaldık, onun bize bahşettiği elleri doğrudan değilse bile dolaylı olarak hayra vesile kullandık diye o koskoca alemlerin rabbi, her şeyin yaratıcısı, sonsuz rahmet sahibi Allah bizi niçin yakmak istesin ki? Bu hususta genel olarak (diyanetçe de) benimsenen yargı zaten böyle bir yasağın Kur-an'da geçmediği, peygamberimizin ise dönemin geleneklerince el sıkışmadığı şeklindedir.

Yine de fitne doğmasına sebep olabilecek saptırmalar yapılabilir diye şunu yazma ihtiyacı hissediyor ve affınızı rica ediyorum. Bu yazıda kastedilen hususların zerresinin dahi (tövbe haşa) "Neslin devamı için zina ediyorum." benzeri, bahaneler ile bir günahı ak gösterme amacı olarak görülemeyeceğini belirtmeliyim. Zira hepimizin kabul ettiği üzere Allah içimizi dışımızı bilir, karşımızdaki insan bize inansın inanmasın ama Allah neyi yan yola sapmak için yapıyoruz, neyi iyi niyetten yapıyoruz, kendimizi mi kandırıyoruz, nedir ne değildir her birini en iyi, en doğru şekilde bilir, şüphesiz o Rahman ve Rahimdir, kaldı ki bu gibi günah onaylayıcılıkla kişinin kendini dahi kandıramaycağı da pek tabii ortadadır.

ÖNEMLİ:
Sözün özü: Aslolan niyettir, ibadete niyet etmek anlamının yanı sıra burada kastettiğimiz niyet, bir işin yapılmasının asıl amacıdır. Bu bağlamda niyet içten gelendir, şeytanın vesvesesi ile ayırt edilmesi ise gönül rahatlığına bağlıdır; kafir gönlü rahat zanneder belki fakat kalbi karadır, fakat kalbinin karardığından endişe duyan araştırıp, rahatlama ihtiyacı hisseden bir kimsenin kalbi ise belli ki kara değildir, zira boşverememiştir.

Ben ilk aydınlanma sürecimde çok fazla derine indim, indim, indim... Bir yerden sonra tehlikeye girdiğimi hissettim, neler diyordu ya bu insanlar, şimdi bizim Allah'ımız bu kadar korkunç muydu? Allah Allah dedim, ya bu işte bir terslik var ama ne?! Gördüğüm, işittiğim iddiaları tahmin dahi edemezsiniz, birazdan birkaçından bahsedeceğim. Sonra dedim ki; "Ha Alptuğ bu iş böyle olmaaz, senin iyice bir oturup, düşünüp, herhangi tesir altında kalmaksızın Allah'ı hissetmeye, anlamaya çalışman gerek; tamam Allah'ı tam manasıyla anlamak imkansız tabii ama Allah zaten kendisi defalarca bildiriyor akıl edenlerin onu idrak edebileceğini." Derken böyle bir yola girdim, sonra uzaktan bakınca da fark ettim ki meğer ben o mu günah bu mu günah şu şöyle mi bu böyle mi diyerek asıl yapmam gerekeni yapamıyormuşum, dinimi yaşayamıyormuşum, tat alamıyormuşum; tekrardan baktım o tuhaf düşüncelerin kaynaklarına, tarikatlar ve vesairelerden kişiler -yahut öyle olduklarını iddia ediyorlar- sonra tabii ki aklıma Fetö ile IŞİD geldi -onlar olmasa dahi günümüz tarikatlarının (istisnalar hariç) o eski güzelliğinin ve işlevinin çokça uzağında olduğu açıktır- ve ayıktım, dedim ki "Aman dur oğlum, dine bağlanacağım diye din tüccarlarına düşmektense samimi, doğru olmaya bak, Allah arayana aradığını zaten buldurur nasipse." dedim ve kurtuldum... Burada bir uyarı ihtiyacı hissediyorum: Dostlar, eğer benim gibi bu yola girerseniz sizler de çok dikkat edin, zira biraz daha gitsem ileride eşini eve kapatan bir adam yahut Allah korusun inkarcı olabilirdim, çok feci teknikleri var bu insanların.

"Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider. Konuşurlarsa sözlerine kulak verirsin. Onlar sanki elbise giydirilmiş kereste gibidirler. Her kuvvetli sesi kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın! Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan) çevriliyorlar!" (Münafikun, 63/4) 

Özür dileyerek bir örnek vermek durumundayım: Birisi dolmuşa bindiğinde namahrem kadından para üstü alındığı ve el teması yaşandığı gerekçesiyle dolmuşa binmemenin gerektiğini, hatta gidilecek yere yürünerek gidilmesi dahilinde daha hayırlı olacağını, fetva şeklinde keskin ve net bir üslupla dile getirmiş; peki ben size "Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez." (Bakara, 2/185) diyen dinimizde, peygamberimizin eşinin tüccarlık yaptığı gibi çokça bilginin ışığında, bu söylenilenlerin, yüce Kur-an'ın bir numaralı dili olan akıl ile bir izahı var mıdır?

"Ey ehl-i kitap! Neden hakka bâtılı karıştırıyor ve bile bile hakkı/gerçeği gizliyorsunuz?" (3/Âl-i İmran, 71)

Biraz da geleneğin dinleştirilmesi ve sahih olmayan hadislerin varlığı bu ve benzeri konuları yoktan yere büyütmemize ve yüzyıllar sonra hala tartışmamıza, daha da önemlisi asıl gerekliliklerin -fark etmeden de olsa- önüne geçirmemize neden oluyor; üzülmeyin bunda bizim bir suçumuz yok, bize her yerden bir "Yanacaksınız!" çıkaranların suçu bu. Sahih olmayan hadise verebileceğim en bariz örnek ise deve sidiği içmek ile alakalı olandır, detayına inme ihtiyacı hissetmiyorum ama ey müslüman! Sence temizliği imandan sayan bir din böyle bir şeyi savunur mu?! Gelenek mevzusu için ise Diyanet İşleri'nin az evvel değindiğim bildirisini (gazete haberi) sunmak istiyorum size. Haberler çok mühim değil, dilerseniz aşağıdan yazıya devam edebilirsiniz.

YAZININ DEVAMI HABERLERİN ALTINDA

"ANKARA - Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayınlanan İlmihal’e göre kadınların erkeklerle tokalaşmasını yasaklayan herhangi bir ayet veya hadis bulunmuyor. Diyanet, Hz. Peygamberin, kadınlarla tokalaşmamasını, ‘Araplarda böyle bir geleneğin bulunmaması’yla açıklıyor. 
Kadınlarla erkeklerin el sıkışmasının gelenek ve görgü kurallarının yanı sıra dini hüküm açısından ayrı ayrı ele alınması gerektiğine dikkat çeken Diyanet, konuya açıklık getirirken, önce ‘tokalaşmayan kadınlara saygı gösterilmesini istedi: 
“Toplumların veya belirli kesimlerin kültür ve geleneğinde böyle bir tokalaşma adeti yoksa, kadınla erkeğin el sıkışması kadının mahremiyeti, dokunulmazlığı açısından olumlu karşılanmıyor veya erkeğin kıskançlığını mucip oluyorsa, bu tutumu en azından bir insan hakkı şeklinde kabul edip böyle bir çekimserliğe saygı duymak gerekir. Bu, konunun gelenek ve kültür boyutudur. Böyle olduğu için de kendisi elini uzatmadıkça tokalaşmak için kadınlara el uzatılmaması ve emrivaki yapılmaması, kadınların tokalaşmaya zorlanmaması, kadının tokalaşmak için erkeğe elini uzatması halinde tokalaşılması hemen hemen bütün kültürlerde yaygın bir nezaket kuralıdır.” 
İlmihalde “Kadın ve erkeğin tokalaşmasını yasaklayan bir ayet olmadığı gibi Hz. Peygamber’in bu yönde herhangi bir sözü de yok” diyen Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görüşleri şöyle devam etti: 
“Resulullah’ın kadınlardan biat alırken onlarla tokalaşmamış olması, o toplumda kadınlarla tokalaşma adetinin mevcut olmadığından, Resul- i Ekrem’in kadınlarla tokalaşmayı caiz görmediği şeklinde değil de kadınlarla biatlaşmada toplumun kültürüne uygun bir usulü uyguladığı şeklinde anlaşılmalıdır. Bu sebeple, bu yöndeki rivayetlerden sarih bir yasaklama hükmü çıkarmak doğru olmaz. Ancak o dönemde kadınlarla erkeklerin tokalaşmaları gibi bir adetin bulunmadığı bilinmektedir.” 
‘Tokalaşmanın zinaya götürüp götürmeyeceğini’ merak edenlere ise Diyanet şöyle bir yanıt veriyor: 
“Yaygın olarak kabul edilen bir fıkıh kuralına göre, harama götüren şey de haramdır. Tokalaşmanın günahlığı/haramlığı hükmü bu kuralın işletilmesiyle elde edilmiştir. Kadın ve erkeğin tokalaşmayla gerçekleştirdikleri yakın teması zinaya götürücü bir sebep görenler kadın ile erkeğin tokalaşmasının haram olduğu hükmüne varmışlardır. Bu tokalaşmanın zinaya götürme ihtimali zayıfladığında hüküm de haramlıktan mekruhluğa indirilmiştir. Bu çizgi devam ettirilecek olur da eğer tokalaşmanın zinaya götürmesi muhtemel görülmezse, bu takdirde onun mübah olduğunu söylemek mümkün olur.” "

Ayrıca:

İstanbul Müftülüğü Alo Fetva Hattı: “Bir kadınla bir erkek arasında nikâh yoksa, baba, kardeş gibi birinci derece akrabalık yoksa sosyal hayattaki beraberliğinde getirilen ölçüler var. Kadın bakışlarına, yürümesine, sesine dikkat etmeli... Mesela şuh kahkahalar atamaz bir kadın dışarıda. Cinselliğini ortaya koyacak yatak odasındaki muhabbetteki muhabbet tarzında bir bakış, ses, eda sunamaz. Yasaktır yani, haramdır. Bunlar zina değildir ancak zinaya götüren şeylerdir. Bir de dokunma konusu var. İslam’a göre yabancı kadın ve erkek birbirine dokunamaz. Normalde bir kadınla bir erkeğin gerekmedikçe birbirlerine ten teması yapmamaları görüşünü savunuyoruz.
Çünkü biz bunun hangi niyetle, nereye kadar ne olacağını bilemediğimiz için, bu çok keskin bir tedbirdir. Bir kadınla bir erkeğin birbirine dokunmadıkça beraber yolculuk yapması, sinemaya gitmesinin mahzuru yok. Ancak bir insan, birine bakıyorsa, şuh bir şekilde konuşuyorsa, dokunuyorsa, öpüyorsa, bunun beşinci ayı zinadır yani. Ayet’i Kerime der ki, ‘Zinaya götüren şeylerden sakının.” Flört kavramının içine A’dan Z’ye bir sürü şey konabilir. Flört adı altında kadın ve erkeğin serbestçe “Bugün seni beğendim, yarın seni terk ederim” ya da “Ben şununla çıkıyorum” gibi bir anlayış İslam’a terstir. Bunun varacağı yer zinadır.
Oraya da ulaştıktan sonra yapacak hiçbir şey yoktur artık.”

YAZININ DEVAMI:

Hadi tüm bunları bir kenara bırakalım, neticede medyadır yanlış olabilir, diyanet de yanılabilir; peki sizce gece tırnak kesmemek benzeri gelenekten türeyen ve batıl olduğu hususunda artık ittifaka varılmış pek çok durumun dahi halen Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde kabul görebildiğine ne yazık ki şahidiz; velev ki bunlar zararsız, bir yerden sonra türbeden medet ummalar baş gösteriyor, ki bu da şirktir.

Böyle böyle karma eğitime, karma yaşama ve vesaireye tepkiler doğuyor, bir diğer yandan ise bu tepkiyi verenleri haklı gösterecek fitneler (kadın cinayetleri yahut cinsel suçlar gibi) baş gösteriyor. Yahu yok mudur bunun bir ortası?! Ya kadın erkek toplumda birbirinden tamamen kopacak ya da illa sarmaş dolaş olunacak öyle mi? Cidden herhangi bir kimse bunların birinden birinin caiz olabileceğine gönülden inanabiliyor mu? Yahu esasen kafa yormaya da gerek yok, biz başından beri üzerimize düşen ama şöyleydi böyleydi diye polemik yaratmaktan uygulamayı beceremediğimiz üzere insanca yaşamayı öğrensek kafi aslında. Şayet diğer türlü düşünmemiz halinde, güya bu hususta en hassasiyet sahibi olan kişi, kurum ve kuruluşların darbe yapmaya kalktığını da gördük, vakıf ve yurt adı altında çocuklarımıza cinsel bir takım yaklaşımlar sergilediğini de. Cidden tüm bunlar rahatsızlık verici değildir de gündemimiz haremlik- selamlık mı olmalıdır? Takdir yüce Türk milletinin.

Bunlar iyi olmadığı gibi, içkiyi, kumarı, bilmem neyi hoş görmeyen ve kaçınan insanları da aşırı uçlarla bir tutup onlara yobaz muamelesi göstermek ise günahını bilmem ama en başta ayıp be kardeşim. Ben sana saygı duyarım ama fikrimi sormuşsundur ben de haz etmiyorumdur el ele tutuşmaktan, ha sırf haz etmediğim için beni hayatından çıkartıyorsan da buyur önce sen git kardeşim. İnsanların aşırı uçluğa yönelmedikçe (yani abartmadan) ve toplumun herhangi değerlerine aykırı düşmedikçe, bir takım hassasiyetleri olması normal hatta hoştur, nitekim hadiste:


"Şurası muhakkak ki, haramlar apaçık bellidir, helaller de apaçık bellidir. Bu ikisi arasında (haram veya helal olduğu) şüpheli olanlar vardır. İnsanlardan çoğu bunları bilmez. Bu durumda, kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini de, ırzını da tebrie etmiş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse harama düşmüş olur, tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi ki, her an koruluğa düşebilecek durumdadır. Haberiniz olsun, her melikin bir koruluğu vardır, Allah'ın koruluğu da haramlarıdır. Haberiniz olsun, cesette bir et parçası var ki, eğer o sağlıklı olursa cesedin tamamı sağlıklı olur, eğer o bozulursa, cesedin tamamı bozulur. Haberiniz olsun bu et parçası kalptir." [Buharî, İman 39, Büyû 2; Müslim, Müsakat 107, (1599); Ebu Davud, Büyû 3, (3329, 3330); Tirmizî, Büyû 1, (1205); Nesâî, Büyû 2, (7, 241).]

Buyurulur, bu hadisten elbette ki pek çok mana çıkartmak mümkündür fakat benim özellikle odaklandığım ikisi var: Kalbin manevi açıdan sağlığı ve şüpheli şeylerden kaçınmanın anormal bir durum olmayışı. Zaten bu hususta imtihan da hassasiyetin dini aşmamasına özen göstermektir; tıpkı ibadetleri geçiştirmenin de, ibadetle dünya hayatını geçiştirmenin de doğru olmadığı gerçeği gibi

SON SÖZ:
Ölçülü olmalıyız esasen, her hususta, hele ki kirli bilgi ile kuşanmış şu çağda, Kur-an'ın buyurduğu üzere daima aklı kullanmalıyız.
Gelelim en ama en önemlisine: Bir olmalıyız, birlik olmalıyız, islam korku değil hoşgörü dini ve biz bunu din tüccarlarına inat, herkese göstermek ile mükellefiz. Kur-an'da da geçen, güya din adına konuşup bundan kazanç sağlayan kimselere itimat edip de değil birbirimize, kimseciklere karşı nifak tohumları biriktirmememiz esastır. Peygamberimizin zamanında Yahudi düğünlerine dahi katıldığını, başka dinler ile, herkes ile birlikte hoş bir yaşam sürdüğünün bilincinde olmalıyız mesela.
Yolumuz da doğrumuz da önce Kur'an sonra akıl olursa dahasına gerek kalmayacaktır da zaten.
"...Dünya ve ahiret hakkında düşünesiniz diye böyle yapıyor..." (Bakara, 2/220)
"... O, insanlara âyetlerini açıklar ki, öğüt alıp düşünsünler." (Bakara, 2/221)
"...Düşünesiniz diye Allah size âyetlerini böyle açıklamaktadır." (Bakara, 2/242)

İdrak edebilen ve Allah yolunda olanlar için Kur-an ile aklın paralel olduğunu söylememek hata olur zaten. Aşağıya koymuş olduğum şarkı çok değerli abim Sedat Anar'a aittir, şarkının sözlerinin anlatmak istediğimle mükemmel bir şekilde bağdaşmasından ötürü bunu sizlerle paylaşmak istedim.

Sevgi ve Muhabbetle.

Alptuğ DAĞ


0 Yorum:

Yorum Gönder