Bana Mısın

Bazen o kadar iyi olursun, o kadar kendin kalırsın, göğüs gerersin, çarpışmasan da beklersin, Tolstoy'un tren beklediği gibi belki ama bana mısın demez, sayarsın, günleri, geceleri, ya da geri kalan bilindik şeyleri değil de, örneğin paramesyumgillerin sahip olduğu silleri sayarsın, hem de sözelci olmana rağmen. Hayat beklenmediği yaşatır, ölüm bile beklenmeyeni yaşatır, ölmesi beklenen yaşamaz zaten... Beklememeye çalışırsın ama nafile, kendine koyunları düşünme dedikçe, yine taş çatlasın çobanları düşünürsün, sahi neden kepenek giyiyorlar? Bir de babam böyle pasta yapmayı nereden öğrendi diyen kız var tabii ama konumuz o değil.

İnsanın istediği şeyi beklememeye çalışması ne garip değil mi, heves etmememek gerekir çünkü; bu satırları yazarken aklımda babamın iş arkadaşı, Galatasaray maçına gitmeyi çok isteyen ve nihayetinde babamla birlikte o maça görevli gitmesi gereken fakat maça gideceği için aşırı heyecanlanan ve kanser atağı geçiren, adını bile bilmediğim o adam... Ummayacaksın güya, bana mısın demez hayal de hayat da; iyi hoş, söylemesi kolay ama yap bakalım. Bak ben yapamadım, hala beklemekteyim, sonumun Tolstoy gibi olacağı fikrini bir an dahi aklımdan çıkarmayışıma karşın hala mektuplar yazmaktayım geleceğinden -güya- umudu kestiğim ruh eşime ve doğacak kızımıza; bunu neden yaptığımı sorguladığımdaysa cevap peşi sıra geldi, bana mısın demiyordu insan olmak. Günah işlemek gibi, tövbe etmek, tekrar işlemek, sonra tekrar tekrar aynı döngü, bir yerde biteceği kesin olsa bile devam eden türden.
Onlar benim umudumdu, hala öyleler, onları kaybettiğimi sansam da hiç olmazsa içimden bir yerlerden asla bana mısın demezler. Her insana bir inat lazımdır, ona en az onun kadar inat edip silkindirecek birileri belki; belki bana onlar, yoksalar da umutları lazım bu hayatı sürdürmek adına, Alper Canıgüz'e çarpıcı bir deneme lazım deneme yazması adına, Alper Kamu'ya bir hayat kurtarması lazım bu defa, seyri değiştirmek adına...

Acımasızlık da burada değil mi zaten, lazım olanları düşündükçe olmuyorlar, bizse ancak onları düşündükçe varız, olsalar düşünmeyi keser miyiz? Ben kesmem, sesimi keserim belki, yazmayı keserim, kendi kendime konuşmayı, bir diğer deyişle deli olmayı keserim ama düşünmeyi kesmem. Hep birilerini düşündüm zaten, yine düşünürüm; kendim mi? Kendimi onların yanında hayal etsem yeter, Turgut Uyar'ın dediği üzere: "Belleyelim yetsin."

Bana mısın demeyiz belki o zaman, sıyrılırız bu popülizmden, kendi başımıza eriyip çürümektense, okuduğunu, dinlediğini, hatta belki yaşadığını anlaşacak kimsesi olmamaktansa kendimizden bir yere kalırız; itilen kakılan olmayız, hastalığımızdan, dinlediğimiz müzikten, duygusallığımızdan, şiir yazdığımız için, gerçekten sevdiğimiz için. Bu defa bana mısın demeyiz, benimsin derler; olur mu olur, olsun, n'olur.


0 Yorum:

Yorum Gönder