Aslında içimdeki hisleri tarif etmenin en iyi yolu aşağıya koyduğum o şarkı gibi,ama ben yine duramayacağım.Kendimi suçluyorum tabi günlerdir,bir suçu olmasa dahi öyle;zira insanların ne düşündüğünün bi'önemi yok,onunsa ne bildiği yahut zannettiği meçhul ve bu yüzden tek çare kendim.Kendimi biliyorum çünkü,ne hissettiğini,ne düşündüğünü;hoşlanmasaydın diyorum geri zekalı,sanıyor musun öncekilerden farklı olacaktı;tamam o da bi'ihtimal ama ey yavrum bizi kim niçin sevsin.Aylardır tek bir kimsecik yoktu bak rahattık,sen o gün,o akşam,o an bu sessizliği bozdun,ne manası vardı.Şimdi derdini anlatsan da tek başımızayız bak,kim derman olabilir bize;o mu?Onu bu işe karıştırma rica ediyorum,biz senelerdir süregelen bir bataklığız ve inan onun onu sevdiğimizi bilmeye ihtiyacı yok.Kollarına atlamayacak birader,iyi oldu demeyecek,alt tarafı burçlarımız uyuşuyor ve facesinden anladığın kadarıyla dinlediğiniz müzikler de az çok eşleşiyor diye böyle düşünme hakkına sahip değilsin üzgünüm.Sana kızıyorum çünkü bu hikayenin sonu da diğerlerinden farklı değil ve sen elinde olmasa bile böyle olacağını biliyordun,kazara bile olsa hoşlanmamalıydın,ki sevmekse o daha kötü.Sana bir şey söyleyeyim mi kesin sevgilisi vardır,yahut gönlünde biri vardır,onu da geç unutamadığı vardır,hiç yoksa aşka inanmayan biridir,tamam senin için bu ihtimali de atladım ama belki de başka şeylere daha çok önem veriyordur,belki de senin de vermen gerektiği gibi üstelik... Pekala tüm bunları da bir kenara bırak kadınlar şairleri sever mi sanıyorsun gerçekten,bazı istisnalar dışında çoğu beğenir geçer,hiçbiri yaşama hevesiyle yanıp tutuşmaz;kaldı ki sen şair gibi de davranmamışsın o gün,tıpkı bugün anneler gününü kutlarkenki gibi soğuk nevale davranmışsın o kız seni ne etsin.Ama heyecandan,ama şundan,ama bundan,tüm bunlar hikaye;illa bir adım atacaktıysan o akşam güzel bir başlangıç yapacaktın,şimdi kayıp mı ettim dersen umarım bunun cevabı hayırdır ama...Amasını unut... Olduğun seni olması gerektiğinde dışarıdan görülebilecek şekilde olduramamanın kahrı bu Alptuğ bey,bir abi lafı dinle;sistematik olarak dönüp baktığımızda ruhun bedene girmesi kalbin oluşumundan bilmem ne kadar önce,işte bu yüzden ben senin abinim.Ah bir de lafım geçebilseydi,derdim ki hoşlanma bu kızdan;bir sebebim olduğu için değil,hatta senin için korktuğumdan bile değil inanır mısın,o kızcağızın gün gelip bunları öğrendiğinde beni kafasında canlandıracağı binbir kötü karakter için.Çünkü o benim gibi derin düşünemeyecek belki,Alptuğ'un kalbi patavatsızmış demeyecek,direkt Alptuğ diyecek;yanisi daha önceden de olduğu gibi senin sayende bu hikayenin de kahramanı saygısız vesaire Alptuğ olacak...Bu hikaye bile başlamadan bitme aşamasına giderken bu senin suçun olacak... Sana kızgınım, Sevmek suç olduğundan değil, Hiç bir şey olmadığı,olamadığından... Otur çal söyle şimdi türlü türküyü,biri duyacak sanki,sanki geçecek içindeki...
Zaman mefhumumu kaybedişimle baş gösteren şu belirsiz ani hisler.Sevdim,hoşlandım,etkilendim ve türevi pek çok tanı;doğru,yanlış,hatalı,eksik ve benzeri pek çok değerlendirme;sevgilisi var,bana bakmaz,mesafeler engel gibisinden bolca umut köreltici bahane.Mecburum bunlara,bu tiyatroyu çok oynadım önceden her bir karakter yerine sevilen hariç;kursakta kalırsa diye korkumdan kursağımı yok etmeyi ve hiç olmamış gibi yaşamayı düşünmem,şu an hayal edemediğiniz bu korku ikliminin içindeyken hiç de akıl almaz değil... Arkadaşıma da diyemedim iyi mi,böyle böyle ben senin arkadaşına karşı o an "etkilenmek" gibi bir şey hissettim de ondan afallayıp sizinle adam gibi iki kelime konuşamadım diye.Bu gerçeği normalde bilinçaltıma hapsetmiştim lakin gecenin 1'inden sonra en ummadığınız duygu ve durumlar bir bir meşrulaşabiliyor içinizde.Henüz içimdeki herhangi şeyin adını koymaya çabalamak bile adi bir teşebbüs gibi,hafif bir suçluluk timsali hissiyat var derinimde,onun evvelinde bolca korku yatar,onun da üzerini her defada ümüğünü sıkmak raddesinde engellemeyi deneyip beceremediğim şu yersiz,dayanaksız ve hatta beceriksiz umut var... Bu süreç uzadıkça bu umut filizlenecek ve o kök saldıkça es kaza işler her zamanki kadar yanlış ilerlerse o kökleri sökmekse güç bela toparlanmış toprağımdan edecek belki beni,yüreğimden;umudumu kaybettiğimi söylediğim hiçbir zaman kendime gram inanmadım içten içe ama bunu kendimden bile sakladım,şimdiyse bir diğer korkum gerçekten kaybetmek... İşin fuzuli yanı,bu benim elimde olan bir şey değil.Kendi umudumun bana bağlı olması bu umudu tasarılaştırırdı ve sanırım bu yüzden hayat dediğimiz şey başkalarıyla hayat ve yine bu yüzden kelimenin tam manasıyla "yalnızlık" diye bir şey yok aslında.Aptallık var ama,benim o gün ağzımı açıp öylesine bile olsa edemediğim iki kelamın "neden?" suali halen aklımda mesela... Zaman mefhumumu değil ama harbiden bir mefhumumu kaybettiğim aşikar;matah olmak adına söylemiyorum,eğer olması beklenen istikametimiz aşksa eğer ki nasiptir,işte o senden benden daha matah.Kaybetmek derken geçmişte değil,bize beyaz sayfa mı yok?kanarız,kızarız,yanarız,üzülürüz,olmayız ve tekrar tekrar bir tane daha açarız,olmadıkça bir daha;insanlar bunu aptallık sanarken biz bunun da sonunun geleceğine bir ümitle yaşarız.Yanisi demem o ki;söz konusu bir yeniye varmak olsun,bu ölü deriyi kazımak bir anımı bile almaz,şu bitkin ruhu,sersemlemiş aklı da öyle;sonra da herkes gibi yenilenmek gelir,yinelenmek de... Hadi bir defa daha,bu defa kalsın daha mecalim;ürkek ve korkağım bu konuda doğru,yine her şey adım atmakla atmamak arasında kalan samanın mefhumunda kaldı;doğrularım,yanlışlarım,hayatımın anlamı ve ben işte...
Ben seni yalnızca sevebilirim,yalnızca ve yalnızca sevebilirim ama;gel dediğinde orada olabilmeye söz veremem şartlar el vermediğinde,senin için herkesle dövüşürüm fakat kazanamam yüksek ihtimalle,yahut ne bileyim senin için ölürüm bile bundan emin olabilirsin lakin ölümüm umduğumuz olumlu sonucu doğurur mu bilmem,bak bu senin geleceğin ve aşkın için kusurlu ama değer bir kaygıdır örneğin,öyle izah edeyim...Eğer yalnız sevginin aşkın yetmediğine inananlardansan sen de gerisin geri git iyisi.İnsan vücudunda ağlama yetisinin neden yalnız göze mahsus olduğuna değin düşündüğümden kelli bu denli temkinliyim ekseriyetle... Ben bir genç kızın çılgın heyecanlarını ve ruhunun doruklarını karşılayabilecek biri değilim sanıyorum;sen zırt bırt dışarı çıkalım,bense evde baş başa oturalım,sen seni ailemle/arkadaşlarımla tanıştırayım,bense belki utançtan belki bilmem neyden sonra gidelim;sen el ele yanak yanağa fotoğraf çekinelim,bense illa bir uyuzluk çıkarıp olmaz diyeceğiz mesela.Ki tüm bunların olmama ihtimali daha fazla lakin ben yine de göze alamıyorum.Ya seni karşılayamazsam yettiğince,aptal utançlar,saçma korkular,gereksiz üşengeçlikler ve şimdiye kadar olan bitenden yoka çıkarak söylüyorum ki neredeyse çoğu insan için sebep bile olmayan fındık kabuğunu doldurmayacak ve benim de her niçin aklım almıyor ama kimselere anlatamadığım bir sebepten ötürü herhangi bir şeyden çekinmelerim baş gösterirse ekseriyet dahilinde? Katlanıp tahammül edebilecek misin ki bana,bir şekilde tüm bunların karşısında daha ağır basabilecek mi aşkım sevgim;şuan dahi izah edemiyorum aslında bakarsan,yaşamadan öğreneneyeceksin... Uzun lafin kısası genç kız,kafanda fazla da abartma bu arada anlattıklarımı,tamamen bir bilinmezlik üzerine kendime dair kaygılarımı elden geçirdim sadece şimdi;daha çok da beni hisset falan diye,gün olur da benim bu gibi bir aksiliğim tutar da tartışırsak aklına gelsin de kızma diye bana,afedersin benim kafam,işlerim,oyum,buyum her zaman görünenden daha derin olmayı başarır nasıl oluyorsa,kusuruma bakma... İçimde taşıdığım aslında büyük oranda fiziğime de dayalı olduğunu şuan itiraf etmek durumunda olduğumu düşündüğüm bu tereddütleri diyorum,artık gelsen de geride bıraksak beraberce.Ezcümle hakkım ve aklımdaki yegâne soru işaretidir;beni yalnızca bana duyacağını umduğum ve benim de sana henüz var olmayışına rağmen bile şiddetle duyduğum o "aşk için" bile olsa böyle,bu halimle,fiziğim,hastalığım ve de benliğim ama en önemlisi sana olan aşkım ve de hasretimle kabul ederek gelecek misin olmayan kadınım?Zira ekseriyetle ya kabul etmez ya da gelmezler genelde,yahut ikisi birden bakarsın... Bana bu cevabı vermeyi ya da gelmeyi göze alabilen cesur bir güzele rastlanmadığı göz önünde bulundurulursa,kim olduğun hakkında fikrim yok ama eminim ki geleceksen sen diğerlerinden farklısın,insanlardan,vesaireden,kısaca ekseriyetten;çünkü biz onun bir parçası değil,daha fazlası olacağız...
Sen miydin hemşire hanım?Gir gir korkma;bir şeyler karalıyordum işte ben de n'olsun.Sana bir şey soracağım,burada bulunduğum sürece beni yakından tanımış biri olarak sen beni sever miydin?Yoksa Fransızca kökenli "insiyatif" kelimesinin hakkını vererekten beni serumuma siyanür katarak falan öldürür müydün?Saçmaladığımdan eminim ama bağışla,sanırım bana verdiğin morfinin etkisi hala geçmedi... İnsanları öldürmek istiyorum bazen biliyor musun,kaba-saba,cahil,anlayışsız,duygusuz,ot gibi olan hepsini tek kalemde hem de;onların da benim için iyi düşünmediğini es geçemem,en çok yaranmaya çalıştığım insanın da başka herhangi bir şeye kızınca benle alakasız bile olsa direkt ve yalnızca bana çatıp bütün sinirini benden çıkarmalarını falan da sayarsak anlaşılan burada daha çok kalacağım,ilaç saatim geldi bile bak... Aman hemşire hanım etmeyin beni taburcu,ben dururum burada;hem sana ne zararım var,gıkım dahi çıkmıyor Allah çarpsın;beni gönderme bir daha o dışarısı denen tımarhaneye anladın mı?!Bana sus işareti yapmayı kesmelisin,anlamıyor musun orada hayli boş laflar ve hayalleri karalamaya yönelik sözler ve niceleri volta atmakta.Oraya geri dönemem ben,insanlık dediğiniz tulumun içinden cesetlerimi toplayıp güç bela beni burada bir halt olma safhasına tekrar kavuşturduğunuz üzere hiç bir şey olmamış gibi göndermeyin beni savaşa.Çok şey oldu hemşire hanım.Ben Alptuğ Dağ ve T.C kimliğim 164........ anladın mı çok şey oldu işte.Diyeceğim o ki hemen bana bir sakinleştirici vermelisin yoksa zülüflerin kanıma bulanırcasına pişman olacaksın... Bu alacalı lafları kitaplardan okumadım ben hemşire hanım,bana öyle deli bir çocuk olduğumu düşünür gibi kendi sevimliliğimle gülmeyiniz lütfen;ben inanıyorum ki her ölüm kendi ciddiyetini yaşatır ve birazdan başucumdaki bu bip bip eden zımbırtı bitmek bilmez bir biip çıkarmaya başladığında bu kadar duyarsız olmayı başarabilecek misin bakalım.Boşversene,votka yok mu votka;içkiye karşıyım ama morfinden iyidir o bile,hiç olmazsa boğazından bir şey geçtiğine şahidiyeti oluyor insanın... Ne yani ben mi dedim hemşire hanım beni Ali Lidar'ın,Albert Camus'ın ve diğerlerinin yanından alın getirin de tıkın bu izbeye diye.En son damar yolumu açmaya çalıştığında saat sabahın dördüydü net hatırlıyorum,hayır iş ahlakı diye bir şey var;ne demeye gecelikle gelirsin ki,hadi ben neyse de biri görüp bir şey dese biz hangi Mahmut'ları oynayacaktık allahasen.Hem bakma Mahmutlar da kalabalıktı o gece,benim gelecek planlarıma dair bir tür ispanyol kumarı oynuyorlardı zannedersem... Hepsi bir rüya mıydı hemşire hanım?Haa,yani sen aslında hiç yoktun falan(siz kadınlar işte)Ama daha da acısı ben olduğum çağdan ilerleyememiştim öyle mi,her gün boğazını sıkma isteğini kendimden kovayla bile boşaltamadığım adamlarla aramdaki buz dağlarını eritme boşa çabasını ve aptallığını bunun bir erdem olduğunu ve insanların da bu erdemi nihayetinde anlayacağını sanarak göstermem hala gerekiyor öyle mi?Bu dünya çok sıkıcı be hemşire,aç bi'Müzeyyen Senar da havamızı bulalım;olmayan hastanenin diğer hastaları ne olacak diyorsun ha,sen de haklısın tabi,haklısın;hatta o kadar haklısın ki laf aramızda ben kim olduğumu unutuyordum az daha... Hala evde olmak,aynı hayata,aynı insanlarla,aynı muameleye,aynı şekilde,aynı cüret ve cesaretle katlanmak falan;keşke biraz daha morfin verebilseydin,sen yoksun,hastaneye de hiç yatmadım,tüm bunları yazarken tamamen olmasa bile çokca yalan kullandım ama.Keşke sen olsaydın hemşire hanım,olsaydın,anlasaydın,baksaydın;ama en çok da ilk başta sorduğum soruya hürmeten bile olsa sevseydin,iyi etseydin... Hadi gidelim hemşire hanım;daha fazla uyuyamayacağım,beni şu tekerlekli sandalyeye bindir iki gezelim...
Öncelikle hemen şunu bir belirteyim;bu isim bu sabah kantinden aldığım köfteyi yerken ağzımda belirdi... Velhasıl kelam ben kantinde bunu düşünürken elimde Tepebaşı dükünün yeni çıkmış kitabı vardı ve o arada sayfaları karıştırırken ayıktım.Tam harıtlamadığım üzre bir cümlesinde karşılaştığımız her insanı kendimizle bağdaştırmaya çalışmanın bir bencillik olup olmadığını mukayese ediyordu ve aklıma "Zıt kutuplar birbirini çeker derler eheheheh" cümlesi gıcık birinin sesinden temas etti.Belki de bu klişenin bu kadar köklü olmasının yegâne nedeni de aşkın bir bencillik olduğu yönünde oluşabilecek bir yanılgıyı önlemek için aşkın muhteviyatını yerle bir etmeye kalkışmak gibi riskli ve cesur bir hamleydi... Evet bu kafayı zeytin civarı ekşiliği barındıran o nalet salatalık turşusu yaptı,biraz geçmiş,biraz satırlar,biraz da adını hatırlamadığım bir yazıda bahsettiğim açısıyla sınırlı olmak kaydıyla tek başınalık tabi... Ben kafayı sıyırmış bir adam değilim,yalnızca derin ve ortalıkta,alelade düşünüyorum o kadar;kendi kendime konuştuğumu da kimse söylemedi,ben söyleyeyim şimdi ama henüz kimse görmedi.Fuzuli bir ciddiyet esnasında vücut bulmuş demli bir çaydan başka bir şeymiş gibi de hissetmiyorum,çayı sevmeyişime inatla... Notlarım gözü yükseklerde olmayan,maneviyatı yüksek bir insanın yüzünü gülümsetmeye yetecek kadar tam olarak.Kaldı ki arşa değin ulaşsa notlar,üniversitenin beni mutlu kılıp"değdi"dedirteceğine itimadım yok.Bilhassa arşa değin ulaşsa notlar,üniversitenin beni mutlu kılıp "değdi" dedirteceğine zerre itimadım yok;istediği şeyi yapan biriyim zati,ne mutlu ki çoktan kazanmışım.Para mı,para kazanmak kolay;yapılan işe verilen emekten bahsetmiyorum,ama bir şey becerebiliyorken onu pazarlamak zor olan,ama çaresi vardır.İş mi?Düğün davetiyesinden tut,restoran tabak altlığına,film afişine değin türlü tasarım;hadi bunları da geç iç uyandıran kitaplar yazarım,ki övünmek gibi olmasın emin olun en iyisini yaparım.Ben öyle böyle kendime,aileme sıkıntı çektirmeden şu an bile bakarım belki,okula gidip çalışıyorsam sebebi başka(Hatta tamam bakmayı da bırakın,krallar gibi yaşatırım bile ama kralların kendine hayrı yok,benimse herkese bir tutam en az)...Yüze kadarki rakamlardan oluşan bir değerlendirmeye göre beni algılayacak varsa,otursun kalksın bir daha düşünsün,zira ben notu değil belki ama, fark etmeden dahi çok çok şey başardım.☺Sizin için nasıldır bilmem,ama benim şurada,orada,burada aldığım yüzlerce iltifat ve itiraf üniversite sınavında alacağım 500'ün üstündedir;takdir ve teşekkürler ise bir okulun bana kağıt şeklinde verebileceğinin çok çok ötesinde... Ben Alptuğ Dağ ya,zeytin tadındaki hıyar turşusunun içinde bulunduğu köfte ekmeği yediğim öğle arasından sonra ders çalışıyorum ama bu bahsettiklerimin hiçbiri için değil,okula gitmek de öyle;ha siz belki zevk için diyebilirsiniz,hoşuma da gider doğrusu.Ben sadece herkesin yaptığını yapıp yine bir kağıt parçası üniversite diplomasını almak için yapıyorum bunu çünkü sanırım çağ ne yazık ki böyle ilerliyor;ha bir de hem bol ünvanlı hem de başarılı birinin var olabileceğini göstermek için;senarist,yönetmen,yazar,tasarımcı,reklamcı,radyocu,şair...☺ Olmak istediğim benim,dozumdayım,gerektiğim üzereyim ve tüm bunları ayıkmayı da zeytin tadındaki hıyar turşusuna borçluyum...