04 Mayıs 2025

Çalışmak Ya Da Çalışmamak

Çalışmak-çalışmamak arasındaki makasın hayli kapalı olduğunu gözlemliyorum (ailesiyle yaşayan biri için tabii) ve "astarı yüzünden pahalıya geliyor" denir ya, deli dehşet çalışıp çok komik rakamlar elde edebiliyorsun -ister freelance ister maaşlı- ve anlıyorum hiç yoktan iyi, daha kötü durumda insanlar da var falan eyvallah ama başkasına göre yaşanmaz ki. Hatta komik rakamı geçelim, görece iyi bir rakam alsan bile aslında gün sonunda ne değişiyor ki cidden çok iyi bir rakam olmadıkça; açlık- yoksulluk sınırına erişebilse kına yakacak bunca aile var...

Ülke gerçekleri... Özel üniversiteden burslu olarak da olsa mezun olup Anadolu'dan kopup gelen bir yönetmen falan olamayacağımı, sektördeki işsizliği en başından biliyordum, ona rağmen tek saplantım bu olduğu için bile bile lades ederek sinema okudum (zaten fiziki durumum gereği tutup çok da başka bir şey yapamazdım, yazılım desen matematiğim yok ama en fazla yine üç aşağı beş yukarı bu ayarda, fiziki gereksinimlerden münezzeh bir meslek seçmek durumunda kalırdım ki zaten günümüzde para eden zanaatler de hep fiziksel) ve zerre pişman değilim; lakin iş-işsizlik arasında gelir farkının emek farkından kat kat az hatta yer yer minicik olacağını kim öngörebilirdi?

Kaldı ki bu yola sanat, estetik, bir şeyler anlatmak benzeri, gayet makul kaygılarla çıktım ve bilgi birikimimle, çalışma azmimle şu an benim geçimimi sağlayan işlere bakıyorum arada fersah fersah fark var, belki de beni en inciten şey bu; ben dandik sosyal medya gönderileri falan filan yapmak istemiyorum çünkü bunları yaptıkça sanki potansiyelim de buymuş gibi üzerime yapışır bir hali olduğunu fark ettim doğrusu. Esasen çok daha büyük şeyler yapmak istiyorum ve altından kalkacak becerimle öz güvenim de var fakat dönüp dolaşıp geldiğim yer: İmkan.
E imkanı yaratmaya günleri feda ederken de pek tabii öyle şeyler yapmaya vaktim yok, hadi bırakıyorum o üç beş kuruşluk işleri desem psikolojik huzurum ve vaktim olacak ama bu defa imkanım olmayacak...
Yine benimle aynı hisleri paylaşan, hayatı sadece çalışmakla, potansiyelinin altında çalışmakla geçen sıfır sosyal hayatlı ama hırs ve enerji sahibi bir arkadaşım beni ikna etti ve kendi çapımızda da olsa üst düzey kaliteli bir şeyler yapmaya çalışıyoruz her bakımdan, o çok kısıtlı vakitlerde bu uğurda gün ışığına dahi çıkmaya başladım hatta, hayata döneyazdım anlayacağın ama...

Realist yanımla oturup düşününce sadece kendimizi oyaladığımızı hissediyorum, zira yapacağımız şeylerin bir katma değer oluşturabilmesi en başta politik olarak bile yalnız bize bağlı bir durum değil, tırnaklarınla kazıman bile birilerinin bir biçimde sana izin verip vermemesine, arkanda olmasına bağlı, ya da ne bileyim senin yapmak istediğin şeyi o nüfuzlu birilerinin yapmak istemiyor olması, kimseye rakip olup ayağına basmıyor olman vs. lazım ki yükselesin; herkesin birbirine çöktüğü, kendiliğinden ve başarısıyla bir yerlerde sandığımız insanların birileriyle içli dışlı olduğuna şahitlik ettiğimiz bu düzende de oldukça fantastik bir ihtimal bu.

Gün sonunda ben 25 yaşında aile evinde yaşayan, engelli, stresten kel kalma arefesinde, gece-gündüz çalışıp "tamamını" kenara atmasına rağmen kendi bireysel yaşamını kurması çok çok çok zor olan biriyim. Tamam şuan ülkemiz gençlerinin çoğu bu durumdan muzdarip ama sırf bu durumu tek yaşayan değilim diye iyi mi hissetmeliyim? Sonuçta benim için yine değişen bir şey olmuyor. Belki beni yeni okuyanlar için ajitasyon kıvamında olacak ama eskiler bu cümlenin derinliğini daha net anlar: Ben gençliğimi yaşayamadım ve çoktan gitmiş oluşunu 4K biçimde seyretmekteyim şu sıralar.
Sadece, kendime bir söz vermiştim; basit bir sahil kasabasında basit bir 1+1 evde, henüz yaşlanmadan sessiz sakin yaşayabilmek, geçmişin bazı tortularından kaçmak. Bundan, üstelik kendi dahlim olmaksızın koşarak uzaklaştığımı görmek beni öyle üzüyor ki... Bu benim için adeta bir kırılma noktası, belki diğer saydığım her şeyden çok daha önemli, en önemlisi. Kendimi gerçekleştirmem, bir şeylerden kopmam, bazı yaşanılanların acısına değmesi ancak ve ancak bununla mümkün; beklemiyorum anlamanızı da işte, susmak istemedim yine de.

Yine de tüm bunlara rağmen bu cumhuriyetin hayrını görmedim diyemem, diyenden de şüphe ederim; her ne kadar kimi kesimler sırf bu sebepten bile beni sanattan adeta men edecek olsa bile. Neymiş efendim tatlı adammış, ha okey o zaman terör destekçisi olmasının pek önemi yok falan... Neyse bu konuya girersem asıl bahis güme gidecek, devam:

Mevzu üçe beşe bakmak da değil bu arada, ben bunu asla yapmadım, çok abuk işleri dahi aldım ve kitabına uygun biçimde teslim ettim ama mesele şu ki DEĞİYOR MU? Gerçekten çalışıp ettiğimize değiyor mu? Baba ne bileyim bilmem kaç günlük çalıştığın iki öğün yemek falan edebiliyor nihayetinde, yahut hani eyvallah değmiyor ise bunun çözümü ne? Kafayı yedirtiyor çünkü insana bu. Bireysel yaşam elbet kurulur öyle böyle diyenler olacaktır fakat, öyle böyle olan, adeta bir savaş gibi olacak şeyi ben o kastettiğim yaşamak ile bir tutmam, tutamam; yoksa ben de biliyorum derme çatma, bozma bir düzen kurmayı ama bunun bana ancak daha da zararı olabilir gerek sağlık gerek benzeri yönlerden. Bu tabii kimilerine konformist bir yaklaşım gibi görünebilir ama inanın bana o kadar basit değil her zaman herkes için. Ben hiçbir türlü kendim yaşayamayacaksam -ki bu benim için bir nebze daha zor olabilir herhangi birine göre fiziksel şartlarımdan ötürü- en azından çalışmayıp da yok yere üzülüp kafamı doldurmasam mı?

Boşuna mı çalışıyorum/çalışıyoruz okuyucu? Normal/düzgün bir insanın yapması gereken asgari harcamayı dahi yapmasak da bir arpa boyu yol gitmez, uzayıp kısalmazken sahi biz neden çalışıyoruz ki?

0 Yorum:

Yorum Gönder

Alptuğ'un Mekanı