Uzun Yol
Geçenlerde ilk kez uzun yola çıktım okuyucu, yani sürücü olarak.
Ezelden beridir bunun rahatlatıcı bir aktivite olacağına dair inancım vardı belki ama buncasını ben dahi beklemiyordum, hiç bitmesin istedim, zaman olup akıp gitmek istedim. Varmanın bir tadı yok, ayrıca varmak oldu mu gittiğin yolun niteliği de değiştiriyor her şeyi; bozkırda mı deniz kıyısında mı ilerlediğin gibi, ayrıca varacağın yere olan beklenti ve hissin de yolun biricikliğini zedeliyor bir nebze, yalnızca gidişin, gidiyor olmanın ta kendisinin verebildiği bir his var, hatta adı da becermek.
İnsan becerir gibi oluyor işte o an, kimi zaman gerçek kimi zaman illüzyon da olsa sanki geçmişten, bazı belirli kimselerden, kısacası olmaması gereken herhangi şeylerden kaçabilmeyi; bak sakın yanlış anlama ben geçimsiz değil bilakis inan bana ki bu dünyada görüp görebileceğin en geçimli insanlardan biriyim, yalnızca sorun şu ki kendimi ve olmam gereken ideal beni fazlaca iyi tanıdığımdan, aslında çoğu insanınkilere göre oldukça toleranslı olsalar da sayı olarak fazlaca kırmızı çizgim olduğundan, kendimi ezdirmeyip seçici olduğumdan falan gün sonunda kendi arzu ettiği kalıba "birebir" uymam beklentisiyle hareket eden insanların uğradığı bir hayal kırıklığı olduğumu itiraf etmem gerek.
Beni yalnızca yollar, dolayısıyla süreçler anlar gibi geliyor bu sebepten, hele hele yalnızca sonuç odaklı siyah-beyaz bakışlı kimselerin bunu bir de hayatın basit ve pratik bir ele alınması biçiminde sergilemesi yok mu, işte bu benim sinirden burnumu kanatıyor ve anlaşılmanın kıyısından dahi geçemeyeceğim bariz bir statü olarak, birlikte bir yola çıkmamın imkansız olduğu kişiler arasında da bunlar belki en önde bulunuyor. Siz pragmatik değilsiniz, siz yoldan, yolculuktan acizsiniz; benim uzun yolum sizi yıpratır anca, fatura bana kesilir sonra, yoldaki onca manzara zehir olur kaçar nihayetinde boğazıma, olmamış şey mi sanki?
Neden alakasız biçimde bu konuya dadandın dersen okuyucu, bilmiyorum insan artık nankörlükten mi başka bir şeyden mi bilmiyorum, yolu bulduktan sonra bir de ona birlikte çıkacağı kişiyi arıyor, hani öyle damdan düşer gibi gelen değil de daha ziyade biçilmiş kaftanı. Çok sevdim ben bu işi, hani çoluk çocuğun dahi diline doladığı kavram var ya "terapi", benzin sonsuz olsa, dur diyen olmasa; bir çift göz otursa yanı başımda, o da artık olsa güzel olur ama ya, olur olmasa da...
Gitsem, gitsem, gitsem
Kalmasam hiç
Kimsenin yanına
Kâr
0 Yorum:
Yorum Gönder