08 Mart 2025

Kötülük

Merhaba okuyucu, bugün biraz kötülük konuşacağız.


Seni bilmem ama ben, bilhassa annem tarafından çok uzun süre "ne ederssn onu bulursun" mantığı ile yetiştirildim, okey bu kötülüğü engelleyen bir şey teoride fakat aynı zamanda iyilik edenin iyilik bulacağı gibi ağır bir yemin de barındırıyor ufaktan; nitekim dünyanın beşeri kısmı asla öyle rasyonel bir yer olmadı, Mattia Ahmet Minguzzi de ne yazık ki bunun apaçık örneği. Bütün kötü düşüncelerden münezzeh kalmayı başarmış, kişiliği oturmuş, belirli erdemlere ve kişisel ahlaka sahip ideal bir genç, olması gerektiği gibi yani...
Ettiğini mi buldu o? Yok yere birkaç piç kurusu yüzünden başına gelenler, olabileceklerin en ağırıydı. Yani demek istediğim, bize öğretilen gibi "Sen boşver büyüklük sende kalsın, sen sükut et Allah'ından bulsun" benzeri tavırlar işe yaramaz, karşımızda sürek avıyla itlaf edilmesi gereken hayvan sürüsü var ve onlara efendi davranmak hiçbir zaman için o piç kurularının başlarını öne eğip utanmalarını sağlamayacak, yaş olarak çocuk sayılsalar bile karşımızda asla topluma kazandırılamayacak, herhangi bir işlevi dahi bulunamayacak dev güruhlar var.

Zamanında günümüzdeki denli ciddi olmasa da çok zorbalığa uğradım, neyse ki bu bahsettiğim gerçekleri içselleştirmiştim; efendi çocuk profili de çizsem karşımdakinin seviyesine hatta altına düşünmeden inip hemen parlayabilecek bir yapı geliştirdim, bilirsin bazen sen dişlerini gösterene hatta bir ısırık alana kadar kimse durmaz. Çok net hatırlıyorum, bir malzemem çalınmıştı ve benimle uğraşılıyordu bilirsiniz, kimin aldığını bulmak için yapılabilecek en keskin şeyi yaptım, dedim ki "Bunu hangi orospu çocuğu aldıysa anasını sikeyim." Biliyorum bu bana yakışan bir şey değil fakat tam bir turnusoldu, ortaya en ağır lafı atıp ortamda en sinirlenen tipi bul ve işte aradığın o...
Herkes "Bize nasıl öyle dersin!" derdindeydi ama esas noktayı elbette ki kaçırıyorlardı, bana bulaşmamış olsalar bu laf zaten kendilerini kapsamayacaktı ve ben zaten kim olduklarını bilmiyordum bile ama işte insanın vicdanı çok acayip, kendileri gayet iyi bildiklerinden kim olduklarını, mesajım 12'den vurup atıyordu onları; hem düşünsene, teorik olarak "birine" küfür etmediğim için ben de suçlu sayılmazdım, kitabına uygundu her şey.
Karşındakine onun diliyle kafa tutmazsan asıl adil olmayan budur, ben inan ki hiç küfür dahi etmezdim fakat böyleleriyle dogfight edebilmek için mecburen içselleştirdim ve şimdi ise yazık ki söküp atamıyorum; neyse ki bir zaman sonra bu "iyi çocuk" olmanın artılarını keşfettim ve otoriteleri kendime bağladım, bel altı ispiyonlarla hiç elimi suya sabuna sokmaksızın kimi zaman aileleri, kimi zaman okul gibi yerlerin yönetim kademeleri, kimi zaman ise polislerce rencide edilmelerini, yaptırımlara maruz kalmalarını vesaire sağladım, neticede serseri de olsalar bir defa anlatınca sicillerine işlettirebileceğim herhangi bir suçun gelecekte başlarına nasıl bela olabileceğini istemeseler dahi anlıyorlardı ve böyle bir yol seçtiğim için kendimden de ödün vermemiş oldum, tahriklere kapılıp haklı iken haksız duruma düşen bir amatör olmaktansa. Bu yüzden hiç kavga etmem gerekmedi, zaten edemezdim de fiziksel durumum malum, ben de aklımla savaştım.

Lakin günümüzde gelinen boyut bambaşka, bu yılanların başı bırak otoriteyi yekten kanunla dahi ezilmiyor çünkü kriminallik zaten onların arzu duyup yücelttiği bir şey, böylelerini hukukun aslında şefkatli bile sayılabilecek kucağı ile yenemezsin, bir gün çok pişman olup hapisten son derece düzgün insanlar olarak çıkmak şuraya dursun, evvela sana bana daha da bilenecek ve ilk fırsatta yine ellerinden gelen kötülüğü umarsızca işleme koyacaklar. Hal böyleyken idam çok seksi bir kavram, yaşları umurumda değil çünkü ona uygun davranmadıkları için uygun bir müdahaleyi de hak etmiyorlar, daha dün yaşları 18'den küçük çocukların kullandığı bir aracın içerisinde üç tabanca, kalaşnikof ve el bombaları bulundu; bu şartlarda ne çocuğu allahasen, kime ne anlatıyorsunuz! Hadi diyelim tamam öldürmedik, bunları maden ocaklarına sürmeliyiz bacaklarında prangalarla, yerim ben buna karşı gelecek insan haklarını, Ahmet insan değil miydi? Bırakalım maden ocaklarında benim işçi, emekçi abilerim sefalet çekeceğine bu andavallar ölümle burun buruna gelsin, ölürlerse de kader der geçeriz nedir yani. Çok mu vicdansız görünüyorum? Hayır, ben şu an o kadar çok vicdanlıyım ki hiç değilim gibi duruyor inanın.

Kötülükten fersah fersah uzak ve güzel yetiştirilmenin bedelinin olması çok acı verici, senin kimseye bulaşmamış veya sevgi dolu biri olman fark etmiyor, yine annelerimizin sıkça uyguladığı "Sen bir şey yapmazsan o da yapmaz." benzeri telkinler birer birer boşa düşüyor, zaten bu dünyada kötüler iyilere zarar verir, kötülere niye versinler. Kan taşı gibi bir öfke birikiyor içimde, gerektiğinde özellikle psikolojik eziyetler içeren akılcı bir kötü olabilip yine de tüm bunları imajım içerisinde yapmak istiyorum.
İnsan kötü olmamalı ama anlayacak kadar bilmeli kötüyü diye düşünürüm hep, çeşitli ortamlarda çeşitli insanlarla bulundum bugüne dek ve mesela kimin yasaklı madde kullandığını, pinpon topundan sis bombası yapmayı, kısacası bir sürü boktan, kirli şeyi biliyorum; özel ilgi alanım olduğundan değil, sırf tanımak için, biriyle göz göze geldiğimde niyetini ve ters bor durumda neler yapabileceğimi bilmek için öğreniyorum tüm kötülükleri, hatta suç belgeselleri izlemeye başladım şu sıralar... İçten içe temiz kalmak için kiri ezberlemek gerekiyormuş meğer, ne olmayacağını bilmek ve büyük bir kararlılıkla emin olmak için.

Yine de insan keşke sonsuzca güvenli bir fanusta, bir konfor alanında yaşasaydım diyiveriyor, dünyadaki bunca kiri görüp bilip dayanmak kolay iş değil. Bu yazıyı yazmaya 7 Mart gecesi başladım ve şimdi ayın 8'i, kadınlar günü; aklıma onca isim ve ismini unuttuğum yüzler geliyor, Özgecan Aslan gibi, geçenlerde surlarda öldürülen kız gibi, Ceren öğretmen gibi...
Muhtemelen onları o fanusa koysak bize çok kızarlardı, özgürlüklerini kısıtlamış olurduk ve çok da haklı olurlardı fakat hayatta da olurlardı; işte ben bu ikilemi aşamıyorum, Şubat adlı bir dizi vardı ve onda bir karakteri aşırı zengin annesi doğduğundan itibaren, her eksiğinin giderildiği ve isteyebileceği her şeyin sağlandığı bir odada büyütmüştü, kız yirmili yaşlarında olmasına rağmen en ufak bir kötülük hakkında hiç fikri olmayan, çocuksu fakat pür bir iyilik ve ahlakla bezeliydi.

Bu dünyaya bir çocuk getirmeli mi sorusunu aştım ben ama o çocuğu nasıl yetiştirmemiz gerektiğinden hiç emin değilim, yani zorunda kalırsa birini nasıl öldürebileceğini, kendisine savrulan bir bıçağı nasıl karşı tarafa döndürebileceğini falan öğretmeli miyim yoksa el bebek gül bebek, güllük gülistanlık mı yetiştirmem gerek her şeye rağmen? Hadi diyelim ikinciyi seçtim, arkadaş ortamından nasıl koruyacağım mesela? Neticede çocuğumdan benim gibi kalın kırmızı çizgilere ve prensiplere sahip olmasını ve hiç arkadaşı kalmaması pahasına herkesi üstünce eleyebilmesini bekleyemem ki; yine Alptuğ sigaraya bok atıyor denecek belki ama sigara gibi hiç de masum olmayan bir şeyi bile herkes aptal arkadaş ortamları sayesinde bu kadar çabuk hayatına sokarken; hayatlarını özgürlük kelimesiyle süslemiş güya havalı ve kesinlikle illegal, yanlış şeylere meyletme potansiyeli yüksek o aptal çocukların bir çocuğa oldukça büyülü görünebilecek o aldatıcı illüzyonundan içi merak dolu çocuğumu nasıl koruyacağım, yasaklara dolu biri olsam falan işe yarayacak mı...
Kafam çok karışık okuyucu, tüm bunları düşünmek için fazla erken olduğunun ben de farkındayım ama bir gün bu gerekecek ve korkarım ben o güne kadar tek kademe ilerleyememiş olacağım bu hususta.

Peki sen ne yapardın?

0 Yorum:

Yorum Gönder

Alptuğ'un Mekanı