İçli Yazı

Anlatmak kolay olsa anlatmazdım gibi geliyor, gerçi yazmayı saymazsak zorken de anlatabildiğim söylenemez ama yine de kendimle gurur duyuyorum. Bazen kendimi kendimle gurur duymaya mecbur hissediyorum, tıpkı zorla el öptürülen çocuklarca... Öylesine yalnızım ki bu yalnızlığı örtbas etmek için ota boka merak salıp kendini geliştiren fakat neticede kendi kendinelikten daha fazla bir şeyi olmayan biri gibiyim. Acıyorlar mıdır bana? Sorsanız söylerler mi? İnanın bana bile derler... Oyalanmaya gelmişim lan dünyaya, onu da yapsam bunu da yapsam aslında yalnız puştun tekiyim! Kendime niye kızıyorum? Beni bu hale ben mi getirdim, hayır, hep böyleydi bu, bir şekilde farklıydım, bir şekilde illa ötekiydim ve en acısı ise dışarıdan bu durumun benim tercihim gibi algılanmasıydı. Profesyonel bir hiçim ben çocuklar, tüm bu okumayı bırak haberiniz dahi olmayan, inilti misyonlu girdilerin tek mahkum ve müsebbibi... Bir de benim gibi adamlar belli etmez ama gece iken söylemek zorunda hissediyor insan: Her şey aslında hastalığıma da bağlı, kadere isyan durumum yok fakat öyle; işin insanlı kısmında insanların kötü de iyi de davranışlarını gördüm ve her birinde, en iyilerinde dahi benim ben olduğumu ele veren ve benden başka hiç kimsenin cidden asla zerre anlamayacağı izler vardı... Yanisi ilk çizgi oradan atıldı hayatla arama ve bunu yarık kılansa bariz "dostlarım"(!) oldu...

Kimseyle bağım yok, kimseyle selamım yok, evden çıktığım yok, rn az o Volkan Konak şarkısındaki kadar çekilmez bir adamım yine... Bu benim suçum dışarıdan bakınca, hatta o kadar ki ben bile dışarıda kalıp bakmaya başlıyorum elimde olmadan. Sokulgan bir adamın kolunu koparmışlar kardeşim, sen bunu bilmekten acizsin doğal olarak, oysa ki yabani diye onu suçluyorsun... Herkes herkesle ve ben duvarlarımla, ummadıklarım dahi kol kola, benimse kalbim mezarlıkta.
Anlat anlat dur Alptuğ efendi işte, sen de böyle bir boksun.

Çünkü insanlar tavır aldığında nedenini sorgulamıyor ve bu yüzden o tavır önce sana yapışıp sonra sen oluyor, böylece de kimselere kıyamayan sen, kıymaya en ön sırada kendini koyuyorsun. Tükürük içre olup tükürüğü de bilmeyen sazandan daha zacallıca soruyorsun her gün: Ben kime ne yaptım da ben kime ne yaptım? Sonra içinden bir ses geliyor ve ona cevaben keşke yapmadıklarımı da yapsaymışım diyorsun. Peki senin o sesi duyup bunu söylemeni kim engelleyebilirdi? Cevap: Güvendiğin herhangi biri, güvendiğin ve biz bize yeteriz duygusunu sezimlediğin biri. Sorun şu ki bu duyguyu hissetmen sigortalı imkansız; çünkü ister en iyi arkadaşın olsun, harbiden tam iyi biri olsun hatta... N'olursa olsun o da seni anlayamaz, o da diğerleri gibi, onun da senden başkaları var, üstüne üstlük bazen o başkalarının içinde seni bu duruma sokanlar da olaniliyor ki bu da gayet normal bir durum, çünkü dostun açık yürekle sana hak verse dahi bu onunla iletişimi keseceği anlamına gelmiyor, gelmesin de zaten...

Hikayenin tek yalnızı sensin lan işte, bu mesele, o kadar ama o kadar yalnızsın ki: en değer verdiklerince yalnız bırakılman yetmemiş, bu yalnız bırakılış aynı zamanda seni yalnız bırakmayanlarla da aranda dev bir uçurum inşa etmiş. O kadar yalnızsın yani okuyucu, o kadar da yalnız olabildin mi? Başkasın oğlum sen, o kadar boktan bir başkalık ki bu, sonuna kadar pozitif bir fark dahi olsa zerre ehemmiyeti yok! Kendini yerime koyabil becerirsen de bak bakalım... Bitti!

0 Yorum:

Yorum Gönder