Adını Koyamadığım Yazı

Baş falan edemiyorum ben bu yarım bırakılmışlıkla, baksanıza bir yıldır yaprak kımıldamaz yaklaşık... Lafı dolandırmayacağım, hala zerre azalmaksızın üzülüp nefret ettiklerimi dahi köpek gibi özlüyorum. Kendini hakir görenlerin daimi sorusu koşuyor derken peşimden: "Neden?" Ben size bu kadar ne yaptım da bana kendimi insan gibi görmeyi çok gördünüz? Ha Miray? Ha Nihan? Ha Beyza? Peki ya sen diğer Beyza? Sen Eda? Peki siz adını bile anamadığım diğerleri?
Hepinizin sadece arkadaşlığını istemiştim, Beyza belki sana aşıktım ama sevgimi öylesine tahmin edemezdin ki dostluğuna dahi dünden tabiiydim, sadece bunu bekledim sizden; bak başkasından böyle bir talebim olmadı hiç -bundan sonra da olacağını zannetmiyorum Allah var- ama sizden oldu çünkü siz beni buna inandırmıştınız, dost olduğumuza, iyi günde kötü günde yan yana olduğumuza, beni düşündüğünüze ve pek çok şeye... Açıkçası hayatımda hiçbir, hakikaten hiçbir şey beni bu denli mutlu etmiyordu, taa ki...
Şimdi cümle alem sarılsa dahi kimsesizim, öyle olmadığına beni kim inandırabilir ki? Emir mi? Yarkın? İlyas? Sena? Şura? Diğer Beyza? Esra? Ayyüce? Hiçbirinin gücü yetmez, halbuki yetsin isterdim, inanın bunun için canımı verirdim lakin yine de bir arpa boyu ya eder ya etmez. Onların her birine tükenmeyecek bir borcum var ayrıca, nasıl öderim bir bilsem...
Öyle ki bazen baya cidden herkesi beni gerçekten sevip sevmediğine dair, saçmalığı apaçık sorular yağmuruna tutasım geliyor, endişe ve güvensizliğim kırgınlıkça artıyor... Yine de bunu yapmıyorum, çünkü biliyorum yaparsam delirmiş gibi gözükeceğim -ki aksi de şüpheli- ve bal gibi farkındayım üstelik insanların birinin yıpratılmış  duygu ve düşüncelerine tanık olunca ona yardım etmektense korkup uzaklaşma ihtimalinin had safhada olduğunu, istisnasız hepsinin, hastalıkta sağlıkta yanında olma sözü veren eş dahil herkesin, kendim hariç.
Tahammülsüzüm, öfkeliyim, hoşgörü desen eser miktarda, esmerliğim kayboldu çıkmayışımdan sokağa... Sizse "gerçek" dostlarınızlasınız; aylardır onlar ağlıyor, onların vücudunda yaralar çıkıyor, saçları dökülüyor ya sanki, oblar bu kadar senedir yanınızda ya, her gün akıllarındasınız ya onların...
İçimdeki insan korkusu, o biriyle tanışıp samimi olma korkusu hayatı bana zehir kılıp dışarıya da bu halimin sorumlusunu ben gösterirken fırçalandıkça fırçalanmamı saymıyorum bile. Yabaniymişim, bilmem neymişim falan; diyemem ki dışarı çıktığımda onlardan biriyle karşılaşmak kadar korktuğum fazla bir şey yok, diyemem ki her taşın altında acı bir anı var ve beni inletiyor, kim beni nasıl anlayacak sanki? Öyle ki sizin sevdiğinizi bildiğim filmleri bile izleyemiyor, şarkıları dahi dinleyemiyorum ve bunu da şu ana tek ben biliyordum. Bilmediğim tek bir şey kaldı şimdi, hakkım size helal mi bilmiyorum; bana kalsa çoktan öyle, bu defa kalmasın istiyorum.

0 Yorum:

Yorum Gönder