08 Ocak 2025

Üniversite Meselesi Üzerine

Bir yetişkinden, öğrencilik zamanlarına bakış:

Son zamanlarda herkes üniversitenin ne kadar gerekli olduğunu tartışıyor ya, önce şunu sorgulamamız lazım: Lise ve ortaokulda öğrendiğimiz şeylerin hayatımıza ne kadar etkisi oldu? Ne aklımızda kaldı? Hangi bilgi gerçekten kullanıldı? Hangi dersler sadece sınav kağıdını doldurmaya yaradı?
Şahsen okulda -buna üniversite hayatımın çoğunluğu da dahil- öğrendiğim şeylerin çoğu işime yaramıyor, zaten hayli kısmını da hatırlamıyorum, arada bir çat pat üçgenin iç açıları falan gelir aklıma.

Şu ana kadarki tüm gelirimi, öğrenciliğimin boş vakitlerinde kafayı taktığım abuk şeyleri denerken öğrendiklerime ve sevdiğim şeylerden aklımda kalanlara borçluyum. Mesela iyi ki “Şu ünlünün yanında olsam ne güzel olurdu” diyerek Photoshop ve dolaylı olarak ışık, renk, kompozisyon öğrenmişim farkında olmadan. Edebiyata başlayışım da okullardaki klişe ve okunması zorunlu kitap listeleri sayesinde olmadı, filmlerdeki afili karakterlerin diyaloglarından oldu, hatta yine aynı sebepten vurgu ve tonlamaya ilgi duyduğumu fark ettim ve bugün bildiğiniz üzere her türden seslendirme yapmak da benim için bir gelir kapısı.

Çok saçma bir şeyin üzerine gereksiz bir ciddiyetle eğilirken, gerçekten de “yanlışlıkla” öğrendim çoğu önemli şeyi; babam alsın diye faydalarını saymak için bir dönem piyasadaki bütün fotoğraf makinelerinin tüm teknik özelliklerini, hangi özelliğin neye yaradığını, farklarını vs. öğrenmiştim. Ya da örneğin, cimriliğimden ve bana kızılmasın diye kaç kez bilgisayarım değişik biçimlerde çöktüğünde, internette doğru dürüst kaynak ve benim de İngilizcem yokken “daha da bozamam nasılsa” diye kurcalayarak kendim düzelttim tekrar.

Lisedeki fen, matematik, edebiyat, felsefe falan hepsi çöpe gitti kafamda ve yoklukları etkilemedi hayatımı, ki her ikisi de sorun bence. Hayatımın ilerleyen süreçlerinde de aktif kullanacağım bir biçimde kademeli sunsaydınız madem bana bunları, sadece sınav kağıdını doldurmak için bir döneme mahsus yaptığım saçmalıklar olmasalardı keşke, onları unutmuş olmam benim suçum değil zira.
Suç kimde? Sistemde ve biraz olsun öğretmenlerde, bakınız örnek bir diyalog:

-Şimdi sana logaritma öğreteceğiz
-İyi de ben sinema okuyacağım
-İlerde lazım olur
-(Neyse itiraz etmeyeyim bir şey değişmeyecek, bir kulağımdan girer diğerinden çıkar)

Görüyor musunuz? Safi vakit kaybı! Sonra Alptuğ önce iletişimde sonra güzel sanatlarda sinema okur, oyun şirketinde pazarlamada çalışır. Logaritma hiç işine yaramamış, beynine silinmek için girmiş ve zaten lise bitmeden unutulmuştur.

Çoğu rehberlik hocası da ülkenin bu durumundan sorumlu: Azıcık başarılı çocukların hepsini alanlarında aynı bölümleri seçmeye ittirdiler, aman şöyle parası çok böyle saygın diye kanlarına girdiler. Şimdi o çocuklar büyüdü ve Linkedin’de iş bulamıyor çünkü çok fazla var kendilerinden.

Benim sıralamam, puanım nispeten yüksekti ve sözelciydim; “Sinema tamam ama öğretmenliği de bir düşün.” adlı ikna çalışması yapılırdı. “Lan tamam sinemada iş yok, öğretmenlikte yağıyor mu sanki salak, sen de atanamamışsın, gelmiş ne diyorsun!” diyemezdim tabii. En azından gerçekten sevdiğim şeyi okudum onları dinlemeyip ve bölümü bitirip sinemacı olamamışlığım, okumamı boşuna da kılmıyor üstelik:
Bölümü sevdiğim için notlarım yüksek ve projelerim iyi, çalışma disiplinim üst düzeydi; Linkedin’de de paylaştığımdan ötürü, bunları görerek profesyonel hayatta doğru insanlar benimle iletişim kurdu ve beraber ilerledik, hala da aralarına yenileri ekleniyor.
Demem o ki, ben aç kalma korkusuyla öğretmenlik falan yazıp hobi olarak entertainment işleri yapsaydım -o zaman yetişkinlerinin uygun gördüğü üzere- berbat ve mutsuz bir hoca olurdum, atanamazsam da sadece mutsuz bir berbat.

Sözün özü: Boş vakit, hobi ve saçmalıklarınız sizin her şeyiniz, eğitime ekmek pek yok, en azından beşeri bilimlerde yok ama zaten kalanını da yapay zeka elden geçirecek er geç, içerisinde hesaplama gibi matematik temelli durumlar barındıran her süreç kendini aslında sanatta görüyor olduğumuzdan çok daha keskin bir biçimde yapay zeka ve türevlerinin kucağına bırakırken yalnızca kreatif sektörlerde insan emeğinin gücü sonsuza dek vazgeçilmeyen olacak; malum, bir ekmeği bir robotun mu insanın mı yaptığı pek önemli değilken şiir için bu geçerli olmayacak mesela çünkü gerçek bir zihin gibi hatırlama, hissetme, çağrışım ve benzeri insanı biricik kılan değerlerden yoksun bur şeyin yazdığı en alacalı metinler dahi manevi olarak birer hiç hükmünde olacaklar.

0 Yorum:

Yorum Gönder

Alptuğ'un Mekanı